Nesil oluşturma projesi

Son Milli Eğitim Şurası AKP'nin tüm makyajını kazımış, gerçek yüzünü açığa çıkarmıştır. Son eğitim Şurası 4 + 4 + 4 ucubesini içerikle tamamlayıcı bir nesil yaratma projesi ortaya koymuştur. Öyle anlaşılıyor ki, bu Şurada teklif edilmiş fakat kabul edilmemiş bazı öneriler ısıtılarak, gelecek şuralara taşınacak ve onaylanması sağlanarak, sistemin inşası tamamlanacaktır. Bilindiği gibi, AKP'nin tipik yöntemi tedrici adımlarla ilerlemektir.

AKP'nin oniki yıllık icraatının özeti; siyaset kademelerinin ve onun bağlantılarının hızlı rant oluşturma kademesi haline getirilmesi yanında, böylesi usulsüz ve hukuksuz yürüyüşün perdelenmesi ve sonrasında hesap sorulmasını önleme amacına yönelik olarak halkın bir kesiminin samimi duygularını sömürücü istismar faaliyetlerinin sürdürülmesi ve buna paralel ileriye yönelik tüm önleyici önlemlerin alınması  olarak tanımlanabilir. Oniki yılın temel icraatını bu yöntemle kabaca ikiye ayırmak olasıdır; görünüşte yeniden düzenleme ve ıslah amacı, özde ise, tam tersine, toplumu gerileştirici ve önünü kapatıcı icraat! Hukuk sisteminden güvenlik ve asayiş yönetimine, sanatsal faaliyetlerden eğitime ve diğer tüm toplumsal alanlarda olumlu gösterilen cilalar altında gizlenmiş habis emellerin uygulamaya koyulması aynı tür yapılandırma faaliyetlerindendir.

Sosyal alanda ciddi dönüşümlerin siyasetçiler ya da kahramanlar üzerinden değil, tarihsel koşullar üzerinden algılanmaları ve yorumlanmaları daha bilimseldir. Kritik dönemlerde sahnede görülen aktörlerin oluşumda rolleri vardır, ama sonuç kahramana atfedilebileceğinden daha fazla tarihsel oluşumların aktöre biçtiği rolle ilgilidir. Olaya böyle bakınca, tarihin kimi aktörlere biçtiği rol olumlu ve yüceltici iken, kimilerine biçtiği rol ise deni görevdir. Yaşamın bilim, sanat vs gibi hemen tüm alanlarında böylesi objektif koşulların içinde oluşan sübjektif  durumların en belirgin yansıması siyasette görülmektedir. Tarih Hitler'i görebildiği gibi, Mandela'yı da çıkarmıştır. Bunun en tipik örneklerini de Thatcher ve Reagan oluşturur. Neoliberalizmin ne olduğunu dahi kestiremeyen siyasetçiler öylesine performans sergilemişlerdir ki, bugün neoliberalizmden söz edildiğinde, akademik camia da dahil, hemen herkesin aklına derhal bu iki isim gelmektedir. Evet, bu isimler uygulayıcılardır, ama sistemin yaratıcısı değildirler.

İşte Türkiye de şimdi böylesi bir tarihsel basamaktan geçmektedir. Türkiye'ye atlatılmaya çalışılan basamağın mimarı ne AKP'dir ne de onun gür sesli yöneticileridir. Hal böyle ise, bu örgüte ve yöneticilerine acıyalım da, onları bağışlayalım mı? Böyle bir karar, verilen misyonu yerine getirenlerin kimler tarafından ödüllendirildiği kimler tarafından yerildiği ile belirlenir. Türkiye'nin yüzünü Batıya döndürmeye çalışan Cumhuriyet kurucu ülküsünün, ekonomik kalkınmasını tam olarak gerçekleştirmemiş ve burjuvazinin gelişememiş olmasından yararlanan iç ve dış habis unsurların yarım asrı aşan faaliyetleri ile geriletmesi sonucunda olgunlaşan toplumsal yapı, dünya kapitalizminin derin krize sürüklendiği dönemde küreselleşme söylemi ile hastalıklı sömürücü kapitalizme monte edilmiştir. 2000 IMF-Derviş programının özü ve özeti budur; muhafazakarlıkla halkları baskılanan 75 milyonluk ümit vaat eden bir ekonomiyi finansal ve ticari yollarla olduğu kadar, özelleştirmelerle ilkel sermaye birikimi yöntemi ile de sömürüye açmak! İşte bu tarihsel koşulun yürütücü bekçisi de bugünkü AKP olacak idi ve oldu da! Bugünlerde dillendirilen inovasyon ya da yeni atılım programları da bunca yıldır halkımızın uyutularak sömürülmüş olduğunun açık delilidir.

Geçmiş oniki yılın hesabının sorulamaması ve tarihsel koşulların verdiği misyonu büyük sadakatle yerine getiren kadronun bu süreçte ekonomik olarak aşırı varsıllaşmasının temellerinin de kurcalanmaması için toplumsal katmanlarının ve kurumlarının ona göre programlanması gerekir. 1982 Anayasası'ndaki Geçici 15. maddeyi hatırlayalım. O maddeyi kaldırarak demokratik bir görüntü sergiledik, ama demokrasinin eğitimsel, sanatsal ve yargısal kurumlarını yerle bir etmede beis göstermeyerek, toplumsal dokuya bürünmüş, bu kez oldukça uzun süre kalacağa benzeyen yeni ve örtülü bir 15. madde inşa ediliyor.

Tarihsel koşullar emri yerine getirenleri mükafatlandırır, direnenleri ise dışlar ve boğmaya çalışır. Türkiye Cumhuriyeti'nin böyle bir kaderi olsa gerek; Cumhuriyet'in kuruluşundaki dünya dengeleri ile günümüz dengelerinin olağanüstü farklılığı, yöneticileri tarihte farklı yerlere oturtmaktadır. Günümüzün tarihsel gidişine ve bu gidişe büyük bir sadakatle hizmet eden yönetim kadrosuna Cumhuriyet'i oluşturma ruhu ile karşı çıkan kesim, farklı kuşak zihniyetini yansıtırcasına, teslimiyet ruhuna karşı direnme ruhunu sergilemektedir. Günümüzde yargısal, sanatsal ve eğitsel gibi çok temel toplumsal ve kamusal kurumları çökertme faaliyetleri, fiili işgal ve sömürme baskısı karşısında direnen zihniyet ruh ve kurumlarının, ruhsuz teslimiyetçi kurumlarla ikamesi işleminin depremleridir. Ancak on yıllar sonrasında gün ışığında netleşecek olan bu felaket yürüyüşün sonuçlarının halkımız tarafından günümüzde net olarak anlaşılamaması yanında, siyasi aktörlerin mükafatlandırılması da işlerin suhuletle kotarılmasını yağlamaktadır.

Çözülen bir toplumda işbaşında bulunanlar fırsatı değerlendirmede usta olurlar ve ellerini çabuk tutarlar, zira gidişatı ve sonucu ilk görenler onlardır!