Korkunun esir aldığı insanlık

Bir siyasi yapı düşünelim ki parlamentonun büyük çoğunluğuna ve kabineye tümü ile hakim olduğu halde, derin bir güvensizlik ve korku baskısı altında, kişisel kin ve hırsından kurtulamayan kişilik yapısının ülkeyi ve kendisini felakete sürüklemesine göz yumabilmektedir!

Bir siyasi yapı düşünelim ki geçmişte istikrar görüşü üzerinden oy toplamış olup, şimdi de aynı gerekçe ile oy isterken, seçim arifesinde istikrarsızlığın baş müsebbibi olabilmektedir!

Bir siyasi yapı düşünelim ki geçmişte aralarından su sızmayan, desteği ile iktidara gelmiş ve iktidarda kalmış olan kadim kader dostunu, sanki her şeyi yeni anlamışçasına, şimdi ayaklar altına alabilmektedir!

Bir siyasi yapı düşünelim ki anayasa referandumunda göstermelik sol kesim ve ampul aydınlarının da desteğini alarak, yargıda istediği değişikliği yaptıktan sonra dahi, yargının siyasi zadeganlar için hâlâ güvenilmez olduğunu iddia edebilmektedir!

Bir siyasi yapı düşünelim ki maalesef lideri ve çevresi dış basında dahi halkımızı utandıracak yazı ve karikatüre konu olduğu halde, hiç değilse ülkenin ve halkın gururunu kurtarma adına yargıda ve vicdanlarda aklanarak tüm toplumu arkasına almak yerine, kaos yaratarak günü kurtarıp kara lekeyi yaşam boyu alnında taşımayı yeğleyebilmektedir!

Bir siyasi yapı ve parlamento düşünelim ki kimi siyasiler ve aileleri hakkında bazı kuşkular topluma saçılmışken, sorumluları yargıda aklanma yoluna zorlamak yerine, kuşkuların üzerini örterek aynı suçu paylaşırcasına bu kişilerle siyasi yaşamlarını sürdürmeyi yeğleyebilmektedir!

Bir halk kesimi düşünelim ki toplumsal olaylarda yaralanıp, günlerce derin komada kaldıktan sonra vefat etmiş olan bir genci, gazete haberlerine göre, Başbakan’ın konuşması esnasında yuhalama densizliği sergileyebilmektedir!

Hiçbir siyaset ya da despot boşlukta yükselmez, her despot mutlaka bir sosyal tabana dayanır. Yaşadığımız vahim olaylarla ülkeyi felakete sürüklemeye aday bir siyasi yapının geçmişte şahane yükselişine, şimdilerde de, akıllara durgunluk veren tavırlara rağmen, maalesef, pohpohlanışına tanık olmaktayız. Bir yanda çıkar, diğer yanda da korku, bu denli mi hak ve adaleti karartıp, vicdanlardan insanlığı silebilmektedir!

Bir emirle ölüye bile yuh çekebilen bir halkın vicdanı o denli mi körelmiş ki, oy verdiği siyasilerin ülkeyi ve kendilerini nasıl ve ne denli felakete sürüklediğini görememektedir! Ne diyelim ki! Oniki yıl boyunca, ekonominin IMF politikaları ve emperyalistlerin kanımızı emercesine toplumu faiz yükü altına sokarak zerk ettiği sıcak para ve sömürü ilişkisi ile götürüldüğü dış politikanın BOP eş başkanlığı yaldızlı unvanı ile emperyalistlerin planları doğrultusunda yürütüldüğü, iç politikanın ise baskı ve şiddetle uygulandığı bir dönemin toplumsal bilinci de, politika bilimi ile uğraşanların akıllara zarar tüm parlak yorumlarına karşın, ancak bu denli çarpık olabiliyor. Bunun adına da “ulusal irade” denebilir mi?

Böyle bir yapının oluşumunda çimento rolü üstlenmiş olan ampul aydınları da nasıl bir kafa yapısı ve vicdan sahibidir ki, kapitalizmin tarihsel yürüyüşünden bihaber havalarda, olayların halklara yansımasını engellemek için basının yandaşlaştırılarak baskılanmasını, üniversitelerin ve araştırma kurumlarının çökertilmesini, tedricen yargının ele geçirilmesini ve açılımların bir emirle göstermelik uygulanışını hiç dikkate almadan, darbecilerin baskılandığı hikayesi ile gerçek darbecilere fetva vermeyi ciddi bir tarihsel hata, hatta haysiyetsizlik olarak görememektedir!

Bugünün siyasi yapısı, sosyal türevi olduğu “paralel yapı” ile aynı amaçta birleşmektedir. İç içe geçmiş olarak birbirinden beslenmiş olan kardeş dokular, farklı görüntü ve siyasi örgütlenmelerle yarım asra yakın bir sürede büyük bir sabır ve irade ile bütün toplumu kapsayacak bir çaba ile aynı politikayı gütmüştür: Din maskesi altında dönüştürülecek büyük toplumsal yapıda huzur içinde uyuyarak itaate hazır bireyler kümesi oluşturmak! Onun için bu dokunun “imamı” ya da “kanaat önderi” vardır ve tüm emirler o iradeden sâdır olur! Hal böyle iken, iktidarın, sanki geçmişte “devlet” aygıtına muktedir olamamış ve her şeyi yeni öğrenmiş havalar içine girmesi toplumu ahmak sanmaktır.

Türkiye’nin içine sürüklendiği kaos kısa dönemli ve arızi değil, uzun zaman içinde ve paralel yapı ile pişirilmiş olup, geri dönüşü zorlaşarak gelişen ve uzun dönemde ciddi çatışmalara gebe sürecin işaretidir. Bu meş’um hat, hiç bir siyasi liderin ya da grubun kişisel çıkarı ya da hesap verme korkusu nedeniyle kesinlikle sürdürülemez.

Berkin ve Burakcan’ın katledilmeleri ne derece vahim ise iki gencin acılı babalarının birbirine sarılmalarının da o derece ümit verici olduğunu umalım!