Kapitalizmin çözümleri

Geçen haftaki yazımın devamında belirtilmesi gereken bir gerçek de, bilindiği üzere, kapitalizmin ötenazi sürecinde finans kesiminin reel kesimden kopmasıdır. Bu süreç, borsalar üzerinden giderek yaygınlaşan etkisiyle, ileride günümüz krizinden çok daha güçlü bir krize neden olabilecektir. Finans borsalarında serbestçe gezinen mali gücün her an farklı alan araçlarına yönelmesi, mali kesimin reel kesim üzerindeki hakimiyetinin boyut değiştirerek genişlemesine yol açacaktır. Şimdiye dek maddi sermaye sahiplerinin emek üzerindeki hakimiyetine analojik olarak, yeni süreçte de finans kesiminin maddi sermaye üzerinde başatlığı yaşanacaktır. Yalpalı yürüyüşlerle görüntüyü muğlaklaştıran süreçte, bir yanda mali servet birikimi yaşanırken, diğer yanda da maddi sermaye ve ürün stokunu kucaklayamayan piyasalar oluşacaktır. Açıktır ki, bu sürecin sonunda gelir dağılımı şiddetli şekilde bozulacak, kâr oranları daha da gerileme eğilimine girecek ve kapitalizmin bu aşamadaki sorunu güçlü bir kriz ya da savaşla hafifletilmeye çalışılacaktır.

Böylesi sıkışmalarda kapitalizmin idamesi küresel çapta politikaların daha da yaygınlaştırılarak geliştirilmesini zaruri kılmaktadır. Politika belirleme süreci küresel çapta olunca baş aktörler de netleşmektedir artık ulusal hedef ve politikalar değil, uluslararası görüntüde emperyalizm daha güçlü olarak devrededir. Özellikle reel sosyalizmin yıkılmış olmasının da etkisi altında, küresel politikalar merkez emperyalizmin çıkarı doğrultusunda geliştirilecektir. Geçmişte de aynı amacın güdülmüş olması doğru olmakla beraber, günümüz politikalarında salt merkez sermaye çıkarı başat olacak şekilde, emperyalizmin çevre ekonomilere yönelişi şiddetlenecektir. Günümüzde FED’in para sıkıştırma politikasında salt ABD ekonomisini düşündüğü yolundaki şikayetler bu gerçeğin bariz ifadesidir.

Ancak, iş bu kadar basit değildir merkez güçlerin çözüm politikalarını karmaşık bir patikada yürütmeleri kaçınılmaz gibi gözükmektedir. Bunlardan biri, geçmişte Clinton’un bazı geri ülkelerin bütçe tahdidi altında sosyal harcamalara yönelemediği gerekçesiyle önerdiği, bu gibi ülkelerin borçlarının ya da faizlerinin silinmesi şeklinde oluşturulabilir. Geri ülkelere geçici nefes aldırabilecek bu politikanın da söz konusu ülkelerin hayrına olmayıp, gelişmiş sermayenin piyasa alanını genişletme dürtüsünden kaynaklandığı açıktır. Kimi Batılı yazarlar küreselleşme sonucunda Afrika’da bebek ölümlerinin gerilemiş olmasını küreselleşmenin nimeti ve başarısı olarak ileri sürdü. Öyle anlaşılıyor ki, bebek ölüm oranında azalmanın olumlu görülmesi yanında, kapitalizmin işleyişi açısından, aşı ve sağlık malzemeleri üreticilerinin bu politikalardan sağladığı yararları da görmek, liberalizmin görüş alanı dışında kalmaktadır.

Küreselleşmenin, merkez sermayenin lehine olarak faktör ve ürün piyasalarını genişletmesi kamu bütçelerinin aleyhine sonuç doğurmaktadır. Bu çelişki, ABD’nin bütçe borç tavanının yükseltilmesi tartışmalarında görüldüğü üzere, çevreye yayılan merkez sermayenin kârını ülkeye transferi yerine, vergi avantajı sağlamak amacıyla vergi cenneti ülkelere yönlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Küreselleşen sermayeyi geri çağırmak olanaklı olmadığına göre, kamu bütçeleri açık verme eğilimine girecek ve yeni bir krizin diğer bir tetikleyicisi işlevini görecektir. Açık veren bütçeler nedeniyle, sosyal demokrasi politikalarının da -arzulansa dahi- devreye sokulması güç olacaktır. Yine de güçlüler, ince hesap neticesinde, böylesi gözlerimizi yaşartıcı fedakarlığı(!) devreye sokuyor olabilir.

Günümüz krizinin kredi genişlemesi, özel kesim borçluluğu ve balon oluşumuna bağlanması, finans ve reel kesimlerin giderek ayrışmasının gelecekteki olası görüntüsü hakkında çok ciddi fikir verdiğinden, sürece anlık değil, kalıcı çözüm sağlayıcı operasyonla müdahale zaruridir. Geçen hafta da belirttiğim gibi, bu süreçte, bir de üretimin teknoloji boyutunun yükselmesi neticesinde emek istihdamının gerilemesi, işin tuzu biberi olmaktadır.

Bu yazı, uzun dönemli düşünme yönteminin gerekliliğini vurgulamayı hedeflemektedir. Yakın geçmişte ufak bir gezinti, bugünkü karanlığı anlatmaya yetmektedir. Erbakan dönemi zihniyeti ve 28 Şubat’ın çocuğu olan AKP’nin iktidara taşınmış olması, ülkemizden çok emperyalizmin yararına olmuştur. Gerçek aydına yakışmayan bir tavırla, yürüyüşü dikkate almadan, salt anlık politika ve söylemlere kanarak anayasa referandumunda AKP’ye vize verenler, yaşadığımız karanlıktan en az siyasiler kadar sorumludur. Ne yazık ki, kapitalizmin liberal aydınının ufku bu kadardır! Bu acılar, sistem dışı düşünme ve strateji oluşturmanın sistem içi çözümlemeye ikame edilmesi gereğini göstermektedir. Bu açıdan sol çözümleme kaçınılmazdır. Umalım ki, emperyalizmin ve onun içerideki avenelerinin iktidar eliyle gerçekleştirdiği tüm baskılara rağmen, aynı basiretsizliği yinelemeden, iktidarın günahı kadar korktuğu gerçekleri algılar, siyasi tercihimizi ona göre yaparız.