Kapitalistler ve insan hakkı

Geçtiğimiz hafta sonunda İnsan Hakları Derneği'nin "Eğitim Hakkı Nehir Forum Programı'"nın bir bölümüne katılabildim.Başak işler dolayısıyla tümüne katılamadığım toplantıda eğitim alanından gelen hocalarımız içler acısı durumu gözler önüne serdi. Bir neslin eğitim kanalı  ile nasıl ifsat edildiğinin çeşitli örneklerle gözler önüne serildiği toplantı, maalesef, içimi kararttı. Topluma ayar çekmekle uğraşan (acaba, kimin adına!) bu iktidar, gelecekte topluma yapmış olduğu ihanetle anılacaktır.

"Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir." Atatürk'ün bu veciz ifadesini gömercesine toplumu gericileştiren bu iktidar, ileride pişman dahi olamayacaktır. Çünkü, ünlü eğitimci Apple'ın dediği gibi, cahil bırakılan bir neslin devamı artık cehaletini dahi anlayamayacaktır. Bu nedenle, eğitim ve sanat-kültür bugünkü toplumun önündeki en önemli ve yaşamsal bir meseledir.

Halkın beslemediği hiçbir faşist ayakta kalamaz. TV ekranlarında haftalık dizi programlarına taş çıkartırcasına Cumhuriyet'in başlangıç yıllarındaki yenileştirici ve geliştirici hamleleri, toplumun yürüyüşüne uymadığı gerekçesi ile bir travma olarak sunma kurnazlığına sığınarak lanetleyenler, sosyolojik çözümleme değil, toplumu zehirleme işlevi görmektedir. İşte bu gafillerin isimlerinin önündeki "profesör" unvanı, yarım bilgili cahilin eline verilen olanakların toplumun kafasına nasıl balyoz gibi indirilebileceği körlüğünü ve ihanetini göstermektedir.

Sanayi ve teknolojide geri kalmış toplumların çok önemli bir avantajı, uzun yıllar boyu ve yüksek maliyetlerle oluşturulmuş teknikleri anında alıp derhal uygulama olanağına sahip olmalarıdır. Benzer şans sosyoloji alanında da, topluma zarar vermeyecek şekilde kullanılabilir. İşte, Türkiye'nin modernleşme hamlesi de böylesi bir ileriye atılımdır. Cumhuriyet'i karalama hamleleri yürütülürken topluma sempatik gözükmek ve taraftar ya da siyasi taban kazanmak adına gericilik yanında yer almak hainliktir.

Bir topluma yapılan ihanet içeriden yapılabilen bir eylemdir. Ancak, bu ihanette alet işlevi yüklenen içteki ajanlar toplum üzerinde ekonomik ve siyasi emelleri olan dış güçlü çevrelerin temsilcileridir ve onların emellerine hizmet eder. Bu hizmet bedava yapılabilecek bir fedakarlık değildir, olamaz! Tam ters, bu hizmet çok büyük varlıklara kavuşma ve geleceğin garantisi ile yüklenilebilecek bir hainlik misyondur. Bu hain misyoner ve/veya gurubu ise, davranışları ile toplumun çoğunluğunun hoşuna giden ve kendi kahramanları gibi görülenlere tevdi edilir. Atatürk ile böylesi misyonerler arasındaki fark bu ince noktada yatar. Atatürk halkın içine çıkabilirken, ajanlar halka koruma ordusu ile yaklaşabilirler. Atatürk dış güçlerce öldürülmekten korkarken, ajanlar ise içte suikasta uğrayabilecekleri korkusu ile yaşarlar. Çünkü, Atatürk, "Hiçbir ulus yoktur ki, Batılıların isteği ve desteği ile istikbaline kavuşmuştur" düsturunu ruhuna kazımış, halkına da telkin etmeye çalışmışken, ajanlar emperyalistlerin emellerini ülke ve çevreye yönelik siyasetlerine düstur yapar.

Osmanlı'nın son dönemlerinde, Batı'dan alınan mali kaynaklarla bazı saraylar ve camiler yapılırken İmparatorluğun altındaki zemin kayıyordu. Türkiye'ye yakışmayan bir eğitim, sağlık ve sair hizmetler kör topal yürütülürken, kura ile halkla buluşulabilecek saray odaları yapılabilmektedir. Ne halkla buluşabilmek için saray odalarına, ne de var olanlar boş iken kutsal ibadet için daha fazla camilere ihtiyaç var. Halkla buluşmanın yeri halkın geçim kaynağı mekanları, fabrikalar ve benzeri üretim mekanlarıdır. Halkın ibadet mekanı ise doğanın her bir alanıdır. Halka hizmet, halkın gözünün, kendi parasının çar çur edilircesine yapılmış şatafatlı odalarda aldatılması ile değil, midesinin tokluğa ve kalbinin huzura kavuşacağı fabrika ve üretim mekanları ile yapılır. Siyasilerin "halka hizmet" kavramı ile "emperyalistlere hizmet" ya da "kendilerine hizmet" kavramını karıştırdıklarının gün gibi açık olduğu bu kabusun, iradi olarak bitirilmedikçe, bitmeyeceği anlaşılmaktadır. Zira, başlangıcının Osmanlı döneminde olduğu, ancak Cumhuriyet değişimleri ve Batıda geliştirilen teknolojik atılımlarla kısmen yükseltilmiş olmakla beraber, eğimi değişmeyen  bu felaket yolculuğu henüz dibe vurmadı. Dibe vurmadı ki, kalkış başlayabilsin! Kapitalizm ve onların hain misyonerleri yeryüzünden temizlenmedikçe insan hakkı söz konusu olamaz!