Kapitalist sistemde kaynak tartışması

Seçime doğru giderken, geçmiş dönemlerden farklı olarak, iktidar partisi muhalefet partilerine çatmakta, başta CHP olmak üzere, tüm muhalefet partileri ise, AKP'ye yüklenmede elde çok malzeme olduğu halde, ekonomi ve toplumsal projeleri üzerinden propagandalarını yürütmektedir. Muhalefet partilerinin bu tavrı olumlu yorumlanabilirken, iktidar partisinin tavrı düşüşte olduğunun çok açık göstergesidir. Her siyasi partinin amacı iktidara gelmek ve iktidarda kalmak olduğundan, oy oranında gerileme ve iktidardan düşme algısı her parti için olumsuz gelişme olarak algılanır. Ancak, her parti için söz konusu olabilecek bu doğal algılama, her nedense, AKP için tam bir kabusa dönüşmüş bulunmaktadır. Her halde bunun bir hikmeti olsa gerek!  

Günümüz iktisatçıları çeşitli büyüme modelleri üzerinde çalışmaktalar. Örneğin, acaba yüksek kar dürtülü modelin mi, yoksa yüksek ücret dürtülü modelin mi büyümede daha etkili olduğu tartışılmaktadır. Böylesi model çalışmalarında kabul edilen varsayımlara göre sonuçlar farklı çıkabilir. Elde edilen sonuçlar da tarihsel veri ve bulgularla test edilebilir. Böyle bir yazıda amacım söz konusu modelleri ya da modellemeleri tartışmak değil, kapitalist sistemde kaynak tartışmalarına bazı açılardan ışık tutmaktır.

Bir defa, hukuki statü açısından bütçenin plan ve programların da üzerinde bir siyasi metin olması, gelir ve harcama kalemleri üzerinde siyasal erkin mutlak hakimiyeti olduğu anlamına gelmez. Gelirler açısından ekonomik güç dengesizlikleri yanında ve onunla beraber idari yetersizlikler de kısa sürede aşılamayacak önemli sorunlardır. Harcamalar açısından da, benzer zorluklar karşımıza çıkar. Bazı harcamaları kökten değiştirmek ya da kaldırmak veya yeni harcama kalemi ihdas etmek mümkündür, ama toplumsal güç dengeleri değişmediği sürece harcama bileşimi aşırı radikal değişimlere fazla açık değildir.

Peki, bu durumda siyasi partileri vaatleri gerçekten içi boş seçim yatırımı mıdır? Hayır, siyasi partilerin vaatleri salt bir seçim yatırımı değildir. Ama bu vaatler gerçekten salt bir vaat olarak kalabilir, eğer bunların uygulanabilir hale gelmesi için toplum kesimlerinden  bir çaba ortaya koyulmaz ise. Başka bir deyişle, söz konusu vaatlerin uygulanabilirlik şansı siyasi erkten çok vatandaşlardadır. Şöyle ki, bütçe salt bir siyasi metin olmayıp, toplumsal güç denge ya da denesizliklerin bir tür yansıması ise, siyasetçilerin vaatlerinin gerçekleşmesi vaatlere muhatap olan kesimlerin öncelikle seçimde ve yaşamın akışında vaatlerin yerine getirilmesinde siyasilere destek vermesi kaçınılmazdır.

Bütçede yapılan her harcama bazı kesimlere yarar sağlarken, bazı kesimlere de yük yıkar. Böyle düşündüğümüzde, dar ve orta gelirli vatandaşların refah düzeyini yükseltecek harcama artışı, aynı anda vergi yükümlülerinin üzerine yük yıkar. Bu ilişkide harcamalardan yarar sağlayan kesimlerin bir şekilde toplumsal ağırlıklarını hissettirerek siyasetçinin elini kolaylaştırması kaçınılmazdır. Örneğin, asgari ücretin yükseltilmesinin ya da emeklilere vaat edilen mali desteklerin yerine getirilmesi bu vaatlerin muhataplarının sermaye kesimine karşı ciddi ağırlığını koyması koşuluna bağlıdır.

Son 1 Mayıs kutlamalarında bazı emekçi grupların işi dualarla götürmeye çalışması hem kutsal duygulara saygısızlık, hem de sermayeyi ürkütmeyen, hatta hoşlandıran fevkalade yanlış bir davranıştır. Kutsal duygular insanı inanç, yakarma ve yaşama biçimi, hatta koşulu olabilir ve buna saygı duyulur. Ancak, istihdam ya da ücret koşulları gibi dünyevî ve  ekonomik ilişkiler gibi maddi koşullarda mücadele yerine bu tür yakarışlar, aslında sermayenin ya da sermaye yandaşlarının emekçinin zihnini çelerek mücadele gücünü zayıflatmaya yönelik manevralardır. Bu tür davranışlar, seçmen tabanını istismar etmek amacı ile siyasetçiler tarafından uygulandığı gibi, sermayeye ve siyasetçilere hoş görünmek adına bazı sendika ağaları tarafından da tabanına uygulatılabilmektedir. Bilmemiz gerekir ki, bu tür davranışlar, kutsal duygular yoluyla siyasal ya da ekonomik istismar ve/veya çıkar sağlama çabalarına yöneliktir.   

Muhalefet partilerinin ücretlerle ilgili vaatleri karşısında AKP siyasi ve propagandacı avenelerinin "kaynak nereden bulunacak?" itirazının iki yere mesaj olduğu ortadadır. Birincisi, AKP ve yandaşları, bu tür itirazlarla sermaye kesimini zımnî olarak uyanık olmaya ve karşı atağa geçmeye çağırmaktadır. Diğer bir deyişle, her zaman yaptığı gibi, burada da AKP toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. İkinci amaç ise, AKP iktidarının namütenahi israf ve bazı varlıkların usulsüz yollardan kişisel servetlere dönüştürmüş olduğu tezinin geçerli olmadığını halka yaymaktır. Oysa, zengin ve/veya zenginleştirilen yandaşlara vergi ve ceza affı ya da uzlaşması yolu ile AKP iktidarının halktan bu tür avenelere milyarların aktarıldığı bilinmektedir. Ulusal ya da uluslararası ihaleler yoluyla halka yıkılan yüzdelikli örtülü yükler de AKP'nin  kurnazca sorduğu "kaynak" sorununun kat kat fevkindedir.   Diğer yandan, açıktır ki, eğer fert başına gelir 10 000 dolar ise, emekçiye, emeklilere ve sair ihtiyaç sahiplerine bugünkünden çok daha fazla kaynak aktarımı yapılabilir. Mesele, toplumsal güç dengelerinin sermaye ve siyaseti etki ve baskı altına alabilecek kadar bilinçlenip, ortaya dökülmesidir. Bilinmelidir ki, AKP'nin sarıldığı dincilik bu sürecin önünü kesmenin araçlarındandır.  Görülüyor ki, mesele salt kaynakları farklı şekilde kullanmak değil, bu amaçla, gerek seçimde gerekse seçimden sonra toplumsal hareketlenme konusunda ilgili kesimlerin daha aktif olması ve siyasi bilinçle hareket etmesidir.