İlgililer, lütfen susmayın, 
devreye girin

Her hafta düzenli yazı yazmak her yönü ile gerçekten çok zor bir iş. Bu iş sadece benim gibi amatörler için değil, ünlüler için de çok zor olmalı. Nitekim, bazen halk nezdinde çok ünlü kimi köşe yazarlarının yazılarını okuduğumda, bu anlı sanlı insanların nasıl böylesi saçmalıklarla sütunları işgal etmeye utanmadıklarını anlayamıyorum. Onlar için sütunlar başka kirli görevlerin perdelemesi olsa gerek! Bu haftaki yazı konusunda imdadıma çok değerli meslekdaşım Sinan Sönmez dostumun AB ülkelerindeki yolsuzluklardan söz eden son yazısı yetişti.

Bu yazının bana sağladığı imkan çok açık kapitalizmden söz ederken yolsuzluk olgu ve kavramına yer yoktur! Zira, kapitalizm üretimden hakça pay alınan bir sistem olmayıp, güç ve fırsatçılıkla çıkar sağlama yapılanmasıdır. Böylesi güçlünün zayıfı sömürdüğü yapılanmada, sermayenin para gücü ile yaptığı gibi, siyasilerin de kamusal erki kullanarak çıkar sağlama çabalarını işleyişin doğal sonucu olarak görülmektedir. Kısacası, sistem kapitalizm ise, yolsuzluk da olağandır. Ne var ki, ülkelere ve dönemlere göre yolsuzluğun yapılış şekli ve miktarı farklı olabilir. Zaten bu nedenledir ki, ne zaman ayyuka çıkmış yolsuzluk iddialarından söz edilse, halkın genel yargısı ve yaklaşımı, “her iktidar yolsuzluk yaptı, hiç değilse bunlar çalışıyor” gibi, belediyeciliği ciddi devlet yönetimi ile karıştırıcı, akla zarar gerekçelerle durumu meşrulaştırmak olmaktadır. Hatta bu konularda özdeyişler dahi icat edilmiş ve kullanılagelmiştir. Bilindiği gibi, özdeyişler sistemik yozlukların topluma yedirilmesinde çok etkili pedagojik narkozlardır. Bu paragrafta anlatmak istediğim şu ki, kanaatime göre, maalesef, halkımız akçeli yolsuzluklara ve usulsüz hak gaspına fazla takılmamaktadır, çünkü reel kapitalizm, içinde kan ve acıları da barındırarak, tam da bunlardan oluşmaktadır.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, futbol takımı tutar gibi siyasi tercihini büyük bir inatla sabitlemiş halkımıza bir şeyi anlatabiliriz. O da şu eğer günümüzdeki yolsuzluklar tüm iktidarlar dönemindekine yakın boyutta ise, o zaman hiçbir sıkıyönetim döneminde dahi görülmemiş şekilde muhalefete hücum, medyayı susturma, üniversiteleri yandaşlaştırma, yargıyı mutlak denetim altına alma, savcıların kararlarını vali ya da emniyet müdürü (ki, amaç merkezi devlet) kanalından geçirmek, vs. gibi olağanüstü yasaklamaların sebebi nedir? Hele de kişisel hakların korunması falan gibi abes gerekçelerle getirilen son Internet yasağını nereye koyacağız?

Demek istediğim şu ki, yolsuzluklar ve avantacılık standarttan sapmış ve çuvala sığmayacak boyuta gelmiş ise, artık konu da halka anlatılabilir hale gelmiş demektir. Bunun yolu da, siyasetçilerin çeşitli manevralarla hünerlerini gizlenme ihtiyacı doğrultusunda siyaset, hukuk, yargı, medya, üniversite vs susturmaya çalışıyorsa, bu sahaların erbabının suskunluğunu bozup, ayağa kalkmalarıdır. Zira, hemen her yolun tıkandığını düşündüğümüz anda, ufak da olsa, bir aydınlık ya da bir parıltı vardır. En son kalem olan şu Internet konusunu ele aldığımızda, işin ne denli korkuya ve çarpıtmaya dayandığı gün gibi ortadadır. 12 yıl boyunca iktidar olmuş bir parti neden şimdiye dek sustu da şimdi cemaat gurubu ile çatışırken böylesi yasaklamalara kalkıştı? Öyle anlaşılıyor ki, birincisi, yaşanan siyasi kavgada topluma yansıtılan görüntüler gerçektir ikincisi ise, ileride topluma yansıtılabilecek oldukça yüklü bir stok bulunmaktadır. Bu durumda “özel yaşam özgürlüğü” arkasına sığınılarak getirilen Internet tahdidi tartışılmalıdır. Kişilerin duygusal ve cinsel yaşamları ile ilgili etik dışı “özel yaşamı” olabilir, bu durum genel kamuoyunu değil, bireyin eş vb gibi çok yakınlarını ilgilendirir. Ancak, ekonomik çıkar, menfaat edinme ya da menfaat sağlama ya da sair avantaj veya haksız edinimler ve bunlara yol açan ilişkiler kişinin özel yaşamı değildir. Zira, bu tür olay ya da ilişkiler tüm toplumun haklarının ihlali ve gaspı niteliğindedir. Bu nedenle, duygusal ve cinsel alanlar dışında özel yaşamın mahremiyeti diye bir olgu ya da kavram olamaz ve bu alanlar “özel yaşamın gizliliği” vb gerekçelerle korunamaz. Tam ters, bu tür edinim ya da ilişkiler tüm topluma açık ve aleni olmak durumundadır ve, eğer samimi isek, “ileri demokrasi” ancak böyle sağlanır.

Hukukçularımız, pedagoglarımız ve siyasetçilerimiz artık lütfen yerlerini alıp, gerekli eleştirileri yapmak ve bu durumu halkımıza anlatmak durumundadırlar. Ancak, TV ekranlarını şimdiye dek doldurmuş nurani çehreler ve siyasilere bu cüreti sağlamada birinci derecede suçlu olan “evet, fakat yetmez” ci akıl daneleri lütfen artık sussunlar. Zira bu ekip, nasıl olduysa şimdilerde utangaç ifadelerle kendilerinin de şikayetçi olduğu siyaset ekibini bugüne gelişte cesaretlendirmek dışında ne söyledi ki, bundan sonra ne söyleyebilsin!