Cartagena teğeti

Yaklaşık beşyüz yıl evvel kurulmuş olan bir Kolombiya şehri ile ikinci kez teğet konumuna gelme durumundayız. Bunlardan birinde Cartagena kararlarıyla uyuşamadık, ikincisinde ise umalım uyuşur bir durumla karşı karşıya kalmayalım.

1980’lerin ortalarında, borçlu ülkeler umulmaz şekilde durumlarına çare ararken, Cartagena’ da toplanan Bazı Latin Amerika ülkeleri ağabeyi konumundaki ABD’ye ciddi bir uyarı yaptı. İlgili ülkeler bu uyarıda borçları karşılığında piyasa faizinin çok üzerinde faiz ödemiş olduklarını, bu nedenle, hesabi olarak borç anapara miktarında bir değişiklik görülmediği halde, gerçekte borçlarının büyük bölümünün aşırı yüksek faiz nedeni ile silinmiş olduğu gerekçesine dayanarak borç reddinde bulundular. O dönemde siyasette olan rahmetli Erdal İnönü’nün de katıldığı bu toplantı doğrusu bende çok büyük bir ferahlık sağladı, hatta ümit verdi. Zira borçlarına karşılık uzun yıllar yıllık ortalama büyüme haddinin çok üzerinde faiz ödeyen Türkiye’nin de aynı gerekçeye dayanarak borç reddinde ya da hiç değilse borçlarının bir kısmının silinmesi talebinde bulunabilir diye düşünmüştüm. Reel sosyalizmin çökertildiği ve kapitalist dünyanın tüm vahşi yönü ile ortaya çıktığı bir dönemde bu mantığın olağan kapitalist zihniyete aykırılığı tartışmasızdır. Son krizde FED’in borçlular yerine finans kuruluşlarına para aktarması ne denli sistem ideolojisine uygun ise, aynı şekilde borçlu ülkelerin borç reddinin baskılanarak reddedilmesi de aynı şekilde resmi ideolojiye uygundur. Nitekim Türkiye’de bu konuda bir kıpırdanma olamadığı gibi, Latin Amerika ülkelerinin ABD’ye resti de fayda etmedi. TÜSİAD’ın davetlisi olarak ülkemize gelen Şili, Arjantin ve Meksika gibi ülke liderleri, borç reddi karşısında ABD’nin ülkelerinde ne denli güçlü özelleştirme operasyonuna girişerek ekonomilerinin büyük bölümüne nasıl hâkim olduğunu anlattı. Komşumuz Yunanistan’da Çipras’ın da başarısızlığa mahkûm olacağı da, maalesef, açıktı.

Cartagena kenti geçtiğimiz günlerde çok değerli bir yolda ilerleme kaydedecekti ki, halk oylamasında kıl payı ile bu güzel adım atılamadı. Barış! Uzun yıllar süren çatışmalarda binlerce insan yaşamını yitirmiş ve insanlar sefalete itilmişken taraflar hükümet düzeyinde anlaşmaya vardı. Ancak, halk oylamasından çıkan netice malûm! Umalım, ilk aşamada olumsuz neticelenen halk oylaması yinelenir ya da başka bir yöntemle olumsuz kanaat beyan eden halk kesimi ikna edilir ve herkese yetebilen yerkürede sulh ve huzur içinde yaşanır.

Türkiye’de de uzun yıllar sürmüş olan ve binlerce insanın ölümüne ve ailelerin acı çekmesine neden olmuş olan Türk-Kürt çatışması da, umalım ki, insan haklarına saygılı bir anlayış çerçevesinde sonlandırılır. Ortadoğu çok çeşitli etnik ve dinsel kökenli halklara sahip olup, ağırlıklı olarak geri kalmış odaklardan oluşmaktadır. Kapitalizmin kaynaklara el koyma ve paylaşım felsefesi, güce dayalı olarak toplumları farklılaştırıp, ayrıştırarak ötekileştirmek dokusunu tüm toplumlara yayar. Kapitalizmin yerküreyi kapladığı günümüz koşullarında, görece ileri ekonomiler zenginliklerine bağlı olarak kaynak paylaşımında gelişmekte olan ekonomilere göre daha cömert davranabildiklerinden şimdilik daha demokratik görünmektedir. Bu görüş, özü itibariyle doğru olmayıp, varsıllık farkından dolayı farklı ekonomilerde farklı görüntü sergilemesinin sağladığı algı yanılsamasıdır. Küreselleşmede sınıf bilincinin arka plana atılarak alt kimliklerin öne çıkarılması kadar, bazı ileri ekonomilerde dahi mikro milliyetçiliğin yükselmesi kapitalizmin ayrıştırıcı ve dışlayıcı özünü açıkça ortaya koymaktadır. Bu temelde yükselen dokunun devlet yapılanması ve politikasında zamanla dalgalanarak yansıması, meselenin özünü değiştirmeyip, ülkesel ve küresel koşullara göre şekillenen değişiminin görüntüsünden başka bir şey değildir. Kısa dönemli olarak devlet politikası odağa koyulabilir, hatta bu yolda mücadele politikaları dahi geliştirilebilir, geliştirilmelidir de. Ancak işin özünün burada olduğu konusunda ısrarlı tutum uzun vadede ciddi yanılgılara yol açar. Ortadoğu Türk, Kürt, Arap, Ermeni vb gibi çok çeşitli etnisite kökenine sahip toplulukların kaynaştığı bir bölgedir. Bu denli karma alt-kimlikler topluluğuna ilaveten, enerji kaynakları ve su açılarından da Ortadoğu büyük devletlerin ilgi ve mücadele alanıdır. Böylesi yapılanmada soruna köklü çözüm oluşturacak bölüşümcü sosyalist sisteme geçişe kadar devletin tüm kesimlere eşit vatandaşlık ve insan hakları kurallarına göre muamele etmesi ve vatandaşların da birbirine karşı bu kurallar çerçevesinde davranmasını sağlaması kaçınılmaz zarurettir. 

Kapitalizmin bilimleri kompartımanlara yerleştirerek parçalaması ekonomi ile siyasetin bir arada ele alınmasını engellediği sürece, demokrasi ve insan hakları gibi sıkça kullanılan ve bu alanlarda görülen ciddi bozuklukların salt siyasi mesele olarak görülmesi devam edecektir. Bu süreçte kazanan taraf kapitalizm ve emperyalizm, kaybeden taraf da dışlanıp ezilenler olacaktır.