Bıyıklı döviz lobisi

Cumhurbaşkanının Merkez Bankası üzerindeki baskısının salt bir hırsla ya da vazgeçilemeyen bir "dediğim dedik" mantığı ile açıklanamayacağı çok net olarak gözüküyor. Oniki yıl yüksek faizle işleri götüren bir zihniyetin seçimlere giderken, birçok riski göze alarak, Merkez Bankası üzerinde faiz konusunda baskı oluşturmasının mutlaka bir açıklaması olması gerekir diye düşünüyorum.

Bu konuda ilk akla gelen açıklama, seçime giderken Merkez Bankasını "günah keçisi" olarak kullanmak olabilir. İktidardan düşmemek için her çareye baş vuran bir siyasinin ülkenin Merkez Bankası'nın yıpranıyor olması gibi bir derdi olamaz. İktidarda kalmak için her yola baş vurmak AKP için mubahtır. 

Ne var ki, bu açıklama iki nedenden dolayı pek rağbet görmeyebilir. Birincisi, faiz baskısı ve bu konudaki sürtüşmeler ekonomide sarsıntılar yarattıkça ve kurun yükselmesi ile dövizle borçlu seçmenlerin durumunun kötüleşmesi yanında ülkeden döviz kaçışı arttıkça iktidar partisinin seçimlerdeki şansı zayıflayabilir. Başka bir deyişle, bu çekişmeyi başlatan siyasi kafa bizzat kendi ayağına kurşun sıkmış olur.

Türkiye'nin dış borcu artmıştır ve bu borç özel kesim ağırlıklıdır. Bir zamanlar bu konuda araştırma yapmış olan Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden bir meslektaşım özel kesim borçlarının önemli bölümünün ihracat yapan firmalara ait olduğunu, bu nedenle korkulacak bir durumun söz konusu olmadığını ortaya koymuştu.

Söz konusu araştırmada ihracata yönelik firmaların dış borcunun ithal girdilerle mi ilgili olduğu konusu, hafızam beni yanıltmıyorsa, açık değildi. İhracat yapan firmaların borçlarının ithal girdilerle ilgili olduğu varsayımı altında, ihracatla sağlanan döviz kazançlarının niçin gerçek boyutu ile beyan edilmediği ve ülkeye getirilmediği incelenmesi gereken bir başka konudur. Kazanılan dövizin yurt dışında tutulmasının bir sebebi belki düşük döviz kuru, başka bir sebebi de vergi yükü olabilir.

Eğer durum böyle ise, bir yandan barış sloganları ile yurt dışı dövizlerin ülkeye sokulmasında vergi avantajı sağlanmasının, diğer yandan da kurun yükselmesinin "bıyıklı döviz" sahiplerine nasıl büyük kazanç sağlayacağı gün gibi ortadadır. Bu sinsi politika ile bir zamanlar ihracatçıdan ithalatçıya kaynak aktarımı yapılırken, yeni politikalarla da ithalatçıdan ihracatçıya ya da bıyıklı döviz sahiplerine kaynak aktarımı yapılmaktadır.

Tabii iş bu kadar basit değil. Kurun yükselmesi ile döviz endeksli borçluların durumu yanında kur yükselişinin fiyatlar üzerindeki etkisi ile dar ve orta gelirli vatandaşların durumu da, böyle bir yazı boyutunu aşacak derin bir inceleme konusudur.

Bıyıklı döviz kaynaklarının yurt içindeki sahipleri acaba kimlerdir? Bunu bilebilmek için "WIKILEAKS" benzeri bir istihbarat kaynağına sahip olmak ya da, hukuk ilke ve kurumlarının siyasi baskı altında olmayıp düzgün çalıştığı sistemlerle bu kaynağın mevcut bilgilerini ele geçirmek gerekir. Gerçi, teşekkürlerimizle söylememiz gerekir ki, Wikileaks geçmişte bazı bilgiler sızdırmıştı, ama Wikileaks' ın tüm inandırıcılığına rağmen, her nedense kimse bunlara sahip çıkmadığı gibi, muhalefet partileri de bu konu üzerinde fazla durma gereği görmedi. Resmi bilgi ya da resmi ağızlardan verilen bilgilere güvenmek(!) zorunda olduğumuzdan, bu konuda daha da ileri gidemeyiz.

Şöyle ya da böyle, eğer siyasi cephede yaşanan faiz çatışmasını Bıyıklı Döviz Lobisi tetikledi ise buradan iki sonuca gidebiliriz. Birincisi, Bıyıklı Döviz sahipleri ile siyasi iktidarın işbirliğinin ya da aynılığının boyutları net olarak görülmelidir. Böyle bir işbirliği ya da bütünlükte oynanan oyunların halka nasıl yansıtıldığının ve az sayıda bıyıklı kodamana nasıl dar ve orta gelirli halk kesiminin feda edildiğinin irdelenmesi ve halka bu konuda aydınlatıcı bilgi verilerek AKP  politikalarının toplumu sefilleştirici sonuçlarının sergilenmesi gereklidir. "Çalındı ise, hazineden çalınmadı ki!" ya da "çalınıyor olsa da hizmet de veriliyor" zırvaları karşısında, eğer çalınmış bir kaynak var ise, bunların nereden tırtıklandığı artık anlaşılmalıdır. Eğer, Bıyıklı Dövizler dışarıda oluşturulmuş kaynaklardan gelecek ise, bu yolla kazanılması düşünülen döviz girdisi ile cari açığın finansmanı, hatta kapatılmasının ne anlama geldiği, bu sonucun ne tür maliyetlerle sağlandığının da yine halka anlatılması gereklidir. Eğer zamanında ülkeye transfer edilmemiş döviz kazançları ülkenin aşırı borçlanmasına yol açmış idi ise, böylece oluşan borcun halkın hangi kesimi üzerine ne kadar yük yıktığı da yine tahmini olarak hesaplanıp, halka bilgi olarak sunulması gerekir. Hangi durumda olursa olsun, AKP iktidarının kişisel ve toplumsal ekonomi yönetiminin karnesinde, her anlamda, "hal ve gidiş " notu sıfırdır.

*          *          *

Bıyıklılar dünyasında "Dünya Emekçiler Kadınlar Günü" kutlaması ya da anılması hem çok gerekli, hem de anlamsızdır.

Gereklidir; zira, psikolojik zayıflık ve acizliği üzerinde yükselen odun kafaların içindeki beyinlere yılda bir gün de olsa bir mesaj vermek, belki olumlu olabilir mi, diye düşünürken; tam da bu yaklaşım, yaşadığımız ve giderek koyulaşan ortamda, böyle bir olasılığı görememek, maalesef, işi anlamsızlaştırmaktadır. Tabii ki, mücadele edilecektir!

Mücadeleden daima umutlu olarak, güzel ve birliktelik günlerine!..