Başkanlık sistemi üzerine

Modern dünyada kapitalizmin bilimleri kompartımanlara bölerek birbirinden soyutlaması bütünsel algılamayı tahrip ederek, "topal ördek aydını" oluşumuna sebep olmaktadır. Kapitalizmin müthiş işine gelen bu soyutlamada siyaseti temel etmenlerinden kopararak yalın bir araç olarak kullanmak tüm alt-yapıya kör bir siyasal düşünce ve karar ortamı oluşturulması sonucunu doğurmaktadır. Bu hafta, kafamın aldığı elimin yettiği ölçüde, güncel tartışma konusu olan başkanlık sistemine genel olarak ve ekonomik açıdan bakmayı hedefliyorum. Alanım iktisat olduğu için, meseleye siyaset bilimi açısından değil, ekonomi açısından, özellikle de küreselleşme dinamikleri açısından bakmaya çalışacağım. Küreselleşme bağlamında neden bazı ülkelerde başkanlık sistemi üzerinde bu denli ısrarlı durulduğu ve böyle bir talebin arkasında hangi dürtülerin bulunduğu konularını ekonomik açıdan kısaca tartışacağım.

Önce bir genel tanım yapalım: Küreselleşme olgusu, kabaca, ulusal ekonomilerin birleştirilerek oluşturulduğu küresel ekonomik düzeni ifade eder. Hemen bu noktada birinci kontrol sorumuzu soralım: Küreselleşme olgusu, hangi dürtülerle ve hangi merkez ya da merkezlerin yeryüzüne dayattığı bir politikadır? Bu sorunun yanıtını, nerede ise yarım asra yaklaşan ve sonuçları netleşen uygulamaya bakarak çok rahatlıkla verebiliriz. Küreselleşme politikası, sıkışan gelişmiş ekonomiler sermayesinin kendisine yeni ve ulusal sınırların ötesinde üretim ve tüketim pazarı araması çabasıdır.

Bu noktada da, verilen tanımın altını dolduracak olan ikinci kontrol sorumuzu soralım: Küresel ekonomik düzenin suhuletle işleyebilmesi, kısacası sermayenin tüm dünyaya açılabilmesi için hangi koşullara gereksinim ortaya çıkar? Bu sorunun yanıtı da, neoliberal küresel sistem ve ulus devlet yapılanmalarında gizlidir. Bu yanıtın genişletilmiş açıklamasında ise, ulusların ekonomik sınırlarının sermaye açısından gevşetilmesi ya da kaldırılması, siyasi sınırlarının ise emek ve halklar açısından korunması ifade edilir. Konunun açılımında ise, uluslararası piyasanın oluşturulmasının ekonomik anlamda uluslararası sanal feodal yapılanmanın inşasının amaçlandığı anlaşılır. Ekonomik anlamda küresel sanal federal yapılanma oluşumu içinde, her bir ulus devletin de, sanal feodal yapıdaki kademesine uygun, sanal eyalet dokusuna dönüştürülmesi söz konusudur. Bu noktada, sanal federal yapılanmada yer alan sanal eyaletlerdeki siyasal yapılanmanın ve işleyiş koşullarının sanal federal yapının genel çıkarı doğrultusunda şekillendiğini öngörmek gerekmektedir. Konuyu daha da açmak amacıyla, yeryüzüne açılan sermayenin bir yandan uygun çalışma koşullarına, diğer yandan da güvenceye ihtiyaç duyduğunu görmeliyiz. Küresel sanal federal yapının ve sanal eyalet yapılarının neoliberalizm kurallar çerçevesinde ekonomik yapılanmaları, aynı zamanda  yönetsel ve savunma yapılanmalarını da gündeme getirir. Ülkelerin vergi ve kimi siyasal sistemlerini ahenkleştirmesi gibi görece masum yapılanmalar yanında, hemen her yıl yapılan Davos ya da Bilderberg gibi gizemli ve parıltılı toplantılar da, usulü dairesinde ülkeleri müşterek politikalara çekme gayretlerinin yoğunlaştırıldığı nazik görüntülü arenalardır.

Bu tür genel düzenleme ve etkileşimlere rağmen ülkelerin iç işleyişleri zaman zaman küresel ekonomik işleyişte ahenk bozukluğu yaratabilecek bazı engellerin oluşumda etken olabilmektedir. Ülkelerin parlamenter sistemleri, yargı kurumları, genel halk katmanlarını harekete geçirebilecek medya ve sair bilgi ağları gibi sistemler her konu ya da sorunun çeşitli filtrelerden geçişi esnasında sorun ya da engel yaratabilmekte ve küresel sistemde aksamalara yol açabilmektedir. Örneğin, özelleştirmeler yapılırken Danıştay'ın işe müdahil olarak engel olması ya da ABD'nin Irak'ı işgalinde kuzeyden girme planını parlamentoda alınan kararla engellenmesi vb gibi çeşitli karar ya da süreçler küreselleşmenin istendiği şekilde ve hızla ilerlemesini engelleyebilmektedir.

Washington Uzlaşması ve sair müdahalelerle dünya düzeyinde homojen piyasa oluşturma yönündeki tüm çabalara rağmen, her ülkede bir hizmet ajanının bulunması giderek mutlak gereklilik olmaktadır. Amaç şu ki, merkezden gelen emirler hiçbir engelle karşılaşmadan her bir ülkede anında yerine getirilebilmiş olsun. Diğer bir deyişle, küreselleşmenin merkez ekonomiler lehine verimli ve ivmeli işletilebilmesi için oldukça düzgün ifadelerle yazılmış görece makul uygulamaların kapsandığı aleni ve sarih yasal ya da idari hükümler yanında, her ülkede daha örtülü uygulamalar için gerekli bir "direktif uygulama noktasının" bulundurulması başat merkez için kaçınılmazdır. Medya haberlerine dayanarak söyleyebiliriz ki, ABD'nin Irak işgal operasyonu, parlamento engeli olmasaydı, ABD ve Türkiye üst düzey yetkilileri tarafından önceden anlaşılmış ve mutabakata varılmış şekliyle, müdahale kuzeyden, Türkiye üzerinden olacak imiş. Buradaki parlamento engeli herhalde baştaki hesapları ciddi olarak bozmuş oldu. İşte küresel karar ya da operasyonlarda böylesi yerel itiraz ya da müdahale istenmemektedir.

Küreselleşmenin ülke ekonomilerini böylesi başat güç çıkarı doğrultusunda bütünleştirici tanımı ve uygulaması, bir anlamda, dikey konumlu sanal küresel federatif siyasi-iktisadi yapılanmanın ifadesidir. Böylesi sanal yapılanmada devletler sanal eyalet, devlet başkanları ise sanal eyalet valisi mesabesinde konumlanırlar. Federal yapıyı başat güç kendi çıkarı doğrultusunda  yönlendirirken, üst katmandaki devlet başkanı tüm alt katmanlardaki sanal eyalet halklarının aleyhine kendi sanal eyaletinin çıkarı doğrultusunda çevreye politika dayatır. Buna karşın, alt katmandaki her hangi bir sanal eyalet başkan ise, başat merkez eyalet lehine fakat kendi eyaleti aleyhine merkezden gelen emirlerin uygulayıcısı konumunda olmak durumunda kalır. Bu itibarla, böylesi sanal küresel federal sistemde farklı kademelerde yer alan sanal eyaletlerde başkanlık sistemleri birbiri ile karşılaştırılamaz ve birbirine eşdeğer olarak kabul edilemez. Böylesi sanal sistemde, sanal federal yapılanmanın alt kademelerine doğru inildikçe parlamenter sistem ve parlamenter demokrasi daha bir önem kazanır. Tabii, burada kastedilen, gerçek anlamda halk temsilciliği misyonu yüklenmiş gerçek ve kural ve kurullarıyla mükemmel işleyen demokratik parlamenter sistemdir.

Türkiye gibi demokrasinin kural ve kurullarıyla tam olarak oturmamış olan ve neoliberal küreselleşme çerçevesinde sanal küresel federal yapının orta kademelerinde buluna bir devlette başkanlık sistemi mutlak olarak demokrasiye aykırı olacağı gibi, ondan da öte, ulusal bağımsızlığa çok büyük darbeye yol açar. Umarım, aydın geçinen yandaş çevrelerin hiç değilse artık gafletten uyanıp, iktidarın hırsla yöneldiği cephenin demokrasi sorununun ötesinde, ulusal bağımsızlık sorunu meselesi olduğunu idrak eder!