Akp’nin arkasına aldığı rüzgarın kitabı

Yordam Kitap yine çok önemli bir sosyal yapıtı toplumumuza kazandırdı. Neşecan Balkan, Erol Balkan ve Ahmet Öncü’nün editörlüğünü yaptığı “Neoliberalizm, İslamcı Sermayenin Yükselişi ve AKP” başlıklı ve çok yazarlı eser, içinden geçtiğimiz dünya ve Türkiye koşullarının farklı yönlerine ışık tutarak, kafamızdaki kimi sorunlara çözüm getirirken, bazı sorunların da oluşmasına neden olacağa benziyor. Bir eseri incelemeden onun hakkında eleştirel yazı kaleme almak zor olmanın ötesinde, amacın sağlanmasında da yetersiz kalabilir. Böyle bir eksikliği ve olası eleştirileri göze alarak, hem değerli okuyuculara fazla geç kalmadan kitapla ilgili basit bir tanıtım yapmak, hem de bu vesile ile kafamdaki sorunları toplumla tartışmak istedim. Bu yazının yayınlanma tarihinde seçim yasakları kalkmış olacağından, serbestçe fikrimi paylaşmada bir sakınca görmüyorum.

Puritenizm akımının çalışmayı kutsaması, Calvinizmin ise emeğin kutsanması görüşünü ruhban sınıfı ve toplumun yüksek sınıfından tüm topluma yayması sürecinin Max Weber yorumu görünüşte dinsel yaklaşımlarla topluma yayılan fikirlerin, aslında amaçtan bağımsız, hatta istenmeyerek gelişen kapitalizmin ruhuna hizmet etmiş olduğu şeklindedir. Böyle bir yorumu, başka bir açıdan da, Batı dünyasında laikliğin yükselişini, ekonomik sürece koşut olarak alt-yapı üst-yapı ilişkisi bağlamında ileri sürmek de yanlış olmasa gerek. Hal böyle iken, Türkiye’de, aksak-topal da olsa, kapitalizmin gelişmesi, hatta dünya kapitalizmi ile daha da ileri derecede bütünleşmesine rağmen din olgusunun giderek laiklik ilkesinden uzaklaşma görüntüsünde, yaygınlaşıp derinleşmesinin sosyolojik bir açıklaması olsa gerek! Kitaba katkı yapmış olan arkadaşların bu konuda bizlere ışık tutacağını düşünüyorum.

Gelecekte AKP iktidarı dönemi, Osmanlı’nın son dönemine analojik olarak sosyolojik alanda dinciliğin, ekonomik alanda orta ve ufak sermaye yapısının, siyasi alanda da Kürtçülüğün yükseldiği ve her üç alanda da karşıtlarla çatışmanın yaşandığı bir dönem olarak anılacaktır. Dünya havuzunda neoliberal akım hüküm sürerken, Türkiye’de dinciliğin laisizmle, orta ve küçük boy sermaye yapısının büyük sermaye yapısı ile, Kürtçülüğün ise Türkçülükle çatışması, ilk algılamada iktidara radikal-demokrat görüntü parıltısı sağlayarak, iktidarın emperyalizmle işbirliğini kolaylaştırırken, içeride de, geçici sahte balonlar gölgesinde konumunu tahkim etmiştir.

Küreselleşme politikasında üretim zincirleri oluşumunda Türkiye’nin, maalesef, konumlandığı düşük teknoloji aşaması, kendisini büyük sanayiden İslami kılıfla ayıran orta ve küçük boy ara sanayiine gelişme hatları döşemiştir. Ne var ki, Calvinist mezhebi felsefesinin kapitalistleşme yolunda Batı toplumlarına sağladığı dinsel kisveli disiplin ve çalışma azmi desteği Türkiye’deki dincilik akımında ortaya çıkmamıştır.

Çok önceleri başlamış olmakla beraber, AKP döneminde zirveye ulaşan dincilik akımı ve bunun eğitim sistemine etkisi, maalesef, olumsuz anlamda Batı toplumundaki gelişmelerden çok farklıdır. Bu farklılık, ekonomik gelişme ve onun üzerinde yükselen köklü eğitim sisteminden kaynaklanmaktadır. Zira, gerek Luther gerek Calvin, Alman ve Fransız toplumlarında 16. yüzyılda ileri sürdükleri fikirlerle eğitim sisteminde çok önemli adımların atılmasına önayak olmuşlardır. Şöyle ki, Almanya’da Alexander von Humbolt 1810 yılında Berlin Üniversitesi’ni kurarken, aynı dönemde eğitim alanında da çok önemli reforma imza atmış, Alman eğitim sisteminde başat olan dinsel eğitimin yerine felsefeyi yerleştirmiştir. Kısacası, işin esası, çok önemli ekonomik ve bilimsel gelişmelere sahne olmuş olan, hatta hakimiyetin ABD’ye geçmesine dek dünya bilim merkezini Almanya’nın oluşturması gerçeğinde saklıdır. Bu açıdan ekonomi ve eğitim sistemimiz düşünülmeye değer olsa gerek!

Neoliberalizm bir çeşit siyasal ya da ekonomik diyalog ya da iletişim olmayıp, merkezden çevreye yayılan emir ve uygulama dayatmalarıdır. Sınai anlaşmazlıklarda tahkim kurumundan, günümüzde moda olan yüksek eğitim alanında Bologna sürecine dek hemen tüm kurumlar hep merkezi programın çevreye yaygınlaştırılmasından başka bir şey değildir. AKP’nin, dış çevrelerde de sitayişle sözü edilen İslami görüş ile kapitalizmin başarı ile götürülmesi süreci, şimdilerde su yüzüne çıkmaya başlayan, neoliberalizmin sömürücü dokusunun sağladığı kısa vade cilasının yansımasından başka bir şey değildir. İslami sermayenin büyük sanayi ile çatışması yanında, hiçbir projeye dayalı olmadan başlatılan Kürt açılımında da dincilik bileşeni ve neoliberal felsefenin devrede olduğu açıktır. Bir bütün olarak Türkiye halkı ve ekonomisinin Batı emperyalizmine destek sağlama konumuna çekilmesi de yine neoliberal politikalarla gerçekleşmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, temelden yoksun her projenin nefesinin tükenmesini andırırcasına, Batı çevrelerinin neoliberalizmin reçeteleri ile desteklemiş olduğu AKP balonunu şişirmiş olan sahte rüzgarlar da sonlanmak üzeredir.