Geometri Kitabı üzerine

Bir devlet başkanı bilim kitabı yazar mı? Sanırım akla gelen ilk görüntü, kendisi devlet başkanı olmasa da, meclis görüşmeleri sırasında bir matematik problemini çözmeye çalışan Erdal İnönü’dür. Profesyonel bir fen bilimci için doğal olabilir ama neyse, ben burada Mustafa Kemal’den söz etmek istiyorum.

Bilindiği gibi Mustafa Kemal ölümünden bir buçuk yıl kadar önce, 1936 - 1937 yılı kış aylarında Geometri isimli bir kitapçık yazmıştı. Bu kitapçığın üçüncü Türk Dil kurultayına hazırlık olduğu söylenir. Orijinal baskısı 44 sayfa olan kitapçıkta boyut, uzay, yüzey, çap, yarıçap, kesit, çember, teğet, açı, açıortay, yatay, düşey, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, toplam, oran, orantı, türev, alan vs. gibi terimlerle ilk kez karşılaşılır. Birçok kaynak bu terimleri Mustafa Kemal’in türettiğini belirtir.

Sonrasında sürecin eyleme geçmesi ise, Ömer Örnekol'un bir anısına dayandırılır: “Atatürk, Sivas'a son kez 13 Kasım 1937 tarihinde geldiklerinde, kendilerini, Sivas Lisesinin Kızılırmak Oymağı İzcileri olarak istasyonda karşıladık. Yanlarında Kültür Bakanı Saffet Arıkan, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Sabiha Gökçen, İsmail Hakkı Tekçe ve yaveri Naşit Mengü bulunuyorlardı. Atatürk, lise müdürü matematik öğretmeni Ömer Beygo ve başyardımcısı, felsefe öğretmeni Faik Dranaz ve öteki ilgililerle birlikte, doğrudan doğruya liseye geldiler. Burada, ilkin, 4 Eylül 1919'da tarihsel kongrenin toplandığı kongre salonunu ve özel odalarını gezdiler ve duygulandılar. Sonra topluluk halinde, lisenin 9 A sınıfında, programdaki geometri (o zamanki adıyla hendese) dersine girdiler. Bu derste bir kız öğrenciyi tahtaya kaldırdılar. Öğrenci, tahtada çizdiği koşut iki çizginin, başka iki koşut çizgiyle kesiştiğini, kesişmesinden oluşan açıların Arapça adlarını söylemekte zorluk çekiyor ve yanlışlıklar yapıyordu. Bu durumdan etkilenen Atatürk, tepkisini “Bu anlaşılmaz Arapça terimlerle öğrencilere bilgi verilemez. Dersler Türkçe yeni terimlerle anlatılmalıdır” diyerek belirtip ve tebeşiri eline alıp, tahtada çizimlerle “zaviye”nin karşılığı olarak açı, “müselles”in karşılığı olarak üçgen gibi Türkçe yeni terimleri kullanarak, birtakım geometri konularını ve bu arada Pisagor teoremini anlattılar”. Arkasından, Mustafa Kemal yanındaki bakana “ders kitaplarının birkaç ay içinde Türkçe terimlerle yeniden yazdırılıp, bütün okullara ulaştırılması” emrini verir.

Aynı dönemde, terim oluşturma çabası halkla da paylaşılır. Örneğin 29 Mart 1937 tarihli Ulus gazetesine bir ilan verilerek, ceyb (sinüs) ve teceyb (kosinüs)’in Türkçe karşılıkları konusunda öneri istenir.

***

Bu terimlerin hepsini Mustafa Kemal’in türetmediğini artık biliyoruz. O sıralarda Sovyetler Birliği sınırları içerisinde kalan ülkelerde bu sözcükler kullanılıyordu. Örneğin Niyazi Berkes anılarında, “Yalnız o zaman Latin harfleri ile yazılmış kitaplar arasında bulunan okul kitaplarının içindeki Azeri ve Kazan ağzı ile yazılmış olanlardaki matematik terimleri dikkatimi çekmişti. Bunlar hep, bizim bugün Arı Türkçe dediğimiz sözcüklerdi. Örneğin, o zaman bizim “zaviye” dediğimiz sözcük “açı”, bizim “müselles” dediğimiz sözcük “üçken”di”. Aslında Mustafa Kemal’in de böyle bir iddiası olmamıştır Zaten kendisi de, yine Örnekol’un anılarında, “paralel” teriminin kökenini açıklarken, Orta Asya'daki Türklerin, kağnının iki tekerleğinin bir dingile bağlı olarak duruş biçimine “para” adını verdiklerini söylemiştir.

Ancak ne olursa olsun, klasikleşmiş örneği ile “Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir” yerine “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgendir” denilmeye başlanmıştır.

***

Sonuçta ilk soruya dönecek olursak, Mustafa Kemal’in bir askerlik kitabı değil de, Geometri kitabı yazması temsil ettiği sınıfın bilime gereksinimi ile ilgilidir. Burjuvazinin ilerici karakter taşıdığı 1930’lu yıllarda böyle bir girişim gayet olağandı. Aynı sınıf bugün artık bundan çok uzaktır devlet başkanı artık yazsa yazsa din kitabı yazabilir. O zaman temel itki bilimi halka açarak bilim yapacak insan sayısını artırmaktı. Yine Mustafa Kemal’in sözleriyle, “Fen terimleri o suretle yapılmalı ki anlamları istenilen şeyi ifade edebilsin, kolayca anlaşılabilsin”.

Bu çaba elbette sadece bilimi yaygınlaştırmaya yönelik değildi, aynı zamanda uluslaşma sürecinin de bir parçasıydı. BilimsoL içerisinde bu konuya yönelik bir köşe olduğu için bu konuya girmiyorum ama geometri kitabı yazılmasında, başka bir sav olan, masonik nedenler aramanın anlamsızlığını da vurgulamak gerekir sanırım. Diyalektik materyalizm olmadan tarihe bakmak, abartmayla (“Mustafa Kemal büyük bir dilbilimciydi”), küçümsemeyle (“yaptığı sıradan bir işti, devlet gücüyle parlatıldı”) veya saçmalamayla (“masonik simgelerle uğraşıyordu”) sonuçlanır.