Yurtseverliğimiz (3) İLKER BELEK

Halkların Kardeşliğinin Aracı Olarak

Bundan önceki iki yazımda iki şey saptadım: 1- Yurtseverlik bugün için işçi sınıfının işidir ve memleketin burjuvazinin tahakkümünden kurtarılması anlamına gelir. 2- Aynı zamanda, işçi sınıfının orta sınıflar üzerinde ideolojik hegemonya kurabilmesinin, dolayısıyla kendi siyasal iktidarının toplumsal zeminini genişletebilmesinin en önemli araçlarından birisidir.

Şimdi konuyla ilgili son noktaya gelebiliriz: Kürt sorunu ve halkların kardeşliği meselesi.

Buradaki analizlerin mutlaka dikkate alması gereken iki temel soru şudur: 1) Kapitalist sistemin genel yönelimlerini belirleyen emperyalist mali ve siyasi güç odakları açısından Türkiye'nin bölünmesi reel politik seçenekler arasında yer almakta mıdır? 2) Bu yolla olsa bile, bu bölünme Kürtlerin hep sözünü ettikleri kültürel, siyasal haklarını kullanmaları bakımından bir fırsat olarak işlev görebilir mi ?

İlk soruya benim kesin yanıtım "evet" biçimindedir. Sovyetler Birliği'nin çözülüşünden beri görüldüğü gibi, dünya bugün bir üçüncü dünya savaşının içindedir. ABD ve AB emperyalizmi açısından savaşın en önemli stratejisi siyasal ya da ekonomik boyutlu değerlendirmelerde muhalif pozisyona düştüğü saptanan bütün ülkelerin mevcut bütünlüklerinin, etnik, dini, vb temelde parçalanması yönündedir. Bu bakımdan önümüzdeki en tipik örnek belki de Yugoslavya ve şimdi de Irak'tır.

Elimizde, aynı olasılığın Türkiye için de geçerli olduğunu gösteren değişik veriler bulunuyor: AB'nin Güneydoğu'ya yaklaşımındaki "ayrımcı" tutum. Kürt hareketinin, 1999 sonrası dönemde içine girdiği AB'ci ve yeni sağ hat ile birlikte, üzerindeki bütün sosyalizan siyasi yönelimlerinden sıyrılması. Aynı şekilde Barzani ve Talabani'nin temsil ettiği siyasal yapılarla içine girilen (burslu öğrenci okutulması gibi) angajmanlar, Türkiye'deki etnik kimlikli siyasal tarafların tam bu eksen üzerinden yürüttükleri ve gerekli gördüklerinde dozunu da iyiden iyiye radikalleştirdikleri milliyetçi, faşizan siyaset tarzı, vb.

Söylemek istediğim şey net olarak şudur: Devletlerin küçültülmesi günümüz emperyalizmi açısından elzem olan tahakküm ve işgal araçlarından birisidir. Küçük bir Türkiye amaçlarına daha uygun düştüğünde, aynı senaryoyu Anadolu coğrafyası üzerinde de yürütecekler ve bunun için gerekçe ve argüman bulmakta da hiç zorlanmayacaklardır.

Böyle bir durum, en azından ilk bakışta, kimi çevrelere Kürtlerin toplumsal, siyasal haklarında ilerleme sağlayacak bir gelişme gibi de gelebilir. Oysa, örneğin dilin kullanılması ya da ayrı bir coğrafyada ifadesini bulan bir siyasallık, ayrı bir devlet yapılanması, bir halkın tarihsel çıkarları açısından her zaman (daha ilerici bir form olanaklı iken) ilerleme anlamına gelmez. Tam tersine bütün bunlar uluslararası emperyalizme bağımlılık bakımından gerekli koşullar durumunda olabilir. Söylenenlerin ne anlama geldiğini anlamak açısından Kuzey Irak'ta tam boy ABD kuklası olarak yaratılan ve belki de pek yakında özerkleşecek ya da devletleşecek siyasal yapıya bakmak yeterli olacaktır.

Unutmamak gerekir ki, halkları bağımsızlaştıran şey ayrıca devletleşmeleri değil, iktisadi olarak sömürüden kurtulmalarıdır. Halklar, ancak sosyalizmle hem bir arada yaşarlar hem de özgürleşirler. Yerli sermayedarlarını yaratma çabası içinde ve emperyalist sistemin kuklası olan bir Kürt devleti, ayrı bir toprak üzerinde olsa bile bağımsız olamayacak böyle bir siyasal yapıda Kürt halkı da biçimde farklı, özde aynı kapitalist kölelik düzenini yaşamaya devam edecektir. Etnik temelli ayrı devletçikler yaratma emperyalist bir yönetişim tekniğidir.

O nedenle gerekli olan, Kürt ve Türk yoksul köylülerinin, işçi ve emekçilerinin, Türk ve Kürt para babalarına ve ağalarına karşı, sosyalizm hedefli siyasal ittifakını yaratabilmektir. Yurtseverlik mücadelesi bu bakımdan yapıcı bir araç konumundadır. Günümüz dünyasında toplumsal kurtuluş sınıf mücadelesine bağlı olduğu için.