Yeni Görevler Yeni Riskler

Davos şovuyla kesinleştiği gibi, Türkiye içinde bulunduğu geniş bölgede yeni görevlere soyunuyor, yeni görevler talep ediyor. Bu misyon, emperyalizmin bölgesel planları içinde anlamlı bir yere oturuyor, kabaca kabul görüyor.

Türkiye'nin Ortadoğu sorunlarında daha İslami bir zeminde hareket etmeye başlaması, son Gazze saldırılarında İsrail karşıtı ve "Hamas'tan yana" bir tutum alması, hatta içerideki Kürt sorunu açısından kendisini ofsayta düşürmesi riskini bile göze alarak Batı'nın seçilmiş Hamas'ı kabul etmemesinin demokrasi kriterleriyle bağdaşmadığını açıklaması, son bir yıldır gerek içeride gerekse dışarıda Yeni Osmanlıcılık tartışmalarına da neden oldu.

Örneğin, son olarak, profesyonel CIA'cı ve şimdilerde üniversitede tarih dersleri verdiği belirtilen Graham Fuller, hükümetin ve Erdoğan'ın tutumlarını, hiçbir Arap ülkesinin göstermesi olanaklı olmayan türden diye niteleyip, gayet demokratik buluyor ve "dünya böyle bir Türkiye'ye sahip olduğu için şanslıdır" diyor. Fuller şöyle devam ediyor: "Normal demokratik Arap rejimleri, Türkiye gibi - Filistin halkının görüşünü temsil ettiği için - Hamas'la çalışırlar, ama bu güç sakinleştirilmeli, ılımlılaştırılmalı, yönlendirilmeli ve müzakere edilebilmelidir."

* * * * * * * * * *

Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye, Ortadoğu halkları tarafından nefretle karşılanan emperyalist plan ve operasyonların aktif ve "içeriden" taşıyıcısı, ortaya çıkacak sorunları doğrudan "çözecek" güç olarak devreye girecek ve hatta emperyalistlere çeşitli önerilerde bulunup, strateji belirleyecek, inisiyatif kullanacaktır. Bunu bir tür, güçlü bir imparatorluğun atak, cesur uç beyliği pozisyonu olarak tanımlamak da mümkündür.

Bu yeni misyonun gereği olarak, emperyalist planların kenarında kendi özel hareket alanını da oluşturmaya çalışabilecek, imparatorluğun merkezinin haberi olmadan vergi salan, haraç ve asker toplayan uç beyleri gibi "özgür" davranmaya yeltenebilecektir.

* * * * * * * * * *

Bu yeni dönemin, bu nedenlerle, yeni bir forma kavuşturulmaya çalışılan ABD-Türkiye-İsrail ilişkileri açısından iç gerilimler üretmeye aday olduğu kabul edilmelidir. Üstelik önümüzdeki dönemde büyük aktörler (ABD-AB ve Rusya-Çin-İran olarak) arasındaki gerilimler de, ekonomik krizin seyriyle de bağlantılı olarak, yeniden şekillenecektir.

Bütün bunlara rağmen, Türkiye'nin kendi başına hareket alanının yok denecek kadar sınırlı olduğu, bunun denenmesi durumunda ise ilişkilere yeni bir ayar çekileceği açıktır. Bunun nedeni, Türkiye'nin ekonomik alt yapısının son derece zayıf olması ve elinde siyasal İslam dışında herhangi bir stratejik aracının bulunmamasıdır.

* * * * * * * * * *

Yeni misyon Türkiye'nin kendi içinde derin çatlaklar da yaratabilecektir. Yani, uç beyliğinin ileri akınları için gereken "arkayı sağlama alma" durumu Türkiye için pek geçerli değildir. Örneğin, Irak açısından üstleneceği yeni görevler, kaçınılmaz olarak Kürt federasyonuyla daha gelişkin ilişkiler kurmasını gerektirecek, bu ise bizim kendi Kürt sorunumuz açısından federasyon talepleri üzerinden yeni gerilimlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Türkiye bu eksende, PKK'nın tanınmasına kadar uzanacak bir dizi taleple karşılaşacak ve bunlar da akıncı politikaların birleştireceği varsayılan faşist/İslamcı yarığını büyütecektir.

Benzer şekilde, Türkiye Ortadoğu'da Müslüman halklarla Batı arasında yeni bir pozisyona oynayacaksa, İslam'ı tam anlamıyla içselleştirmesi gerekecektir. Bu ise yatıştırılması pek de olanaklı olmayan İslamcılar ile Cumhuriyetçiler ve hatta ordu ile İslamcılar arasındaki gerilimi daha keskin biçimde üretebilecektir. Üstelik, bu yeni misyon ordunun bölgede daha askeri görevler üstlenmesine de yol açacağı için, bu kez ordu tabanında var olan, AKP karşısında sessiz ve hatta karaktersiz kalındığı yönündeki tepkiler, daha formüle edilmiş biçimde ortaya dökülebilecektir. Üstelik bu kez bu tepkiler, uç beyliği konumunu abartan AKP'den rahatsızlık duyabilecek imparatorluğun merkezi tarafından da dikkate alınabilecektir.

Nihayet, tabanı geniş bir U şeklinde ilerleyeceğinden söz edilen ve henüz ortasının başında olunduğu konusunda görüşler bulunan kriz ortamında, işsiz emekçi kitlelerin İslam'ın içselleştirilmesi projesini önemli derecede sekteye uğratacak kendiliğinden tepkiler üretmesi, en azından "bize ne bütün bunlardan" demesi de pekala olanaklıdır.

Kısaca, Türkiye, AKP ile sergilediği esnaf cesaretiyle son derece riskli alanlara sokulmaktadır. Bu açılımın içeride gerek sistem içi gerekse sınıfsal yeni gerilimler ve büyük anaforlar üretmesi gayet muhtemeldir. Hem emperyalistlerin hem de AKP'nin tutumu "deneyelim, görelim" türündendir. Onlar denerken, beklenmedik kitlesel savrulmalara hazırlıklı olmak gerekir.