Soykırımsa, hesabı emperyalizmden sorulacak

İttihat Terakki hükümeti Mayıs 1915’te Tehcir Kanunu çıkarıyor. 800 bin ile 1.5 milyon arası Ermeni yurtlarından edilerek Suriye’ye doğru sürülüyor. Yarıya yakını yollarda ölüyor, öldürülüyor. Resmi rakamlar bile tehcire tabi tutulanları yüzbinler, öldürülenleri de yaklaşık 20 bin olarak sayıyor.

Dönem 1. Dünya Savaşı. İngiliz emperyalizmi güç yitiriyor. Boşluğu doldurmak üzere arka planda ABD hazırlanıyor. Ancak, kapitalistleşme sürecini geç yaşamış Almanya taze bir kuvvet olarak Avrupa için inisiyatif kapmaya çalışıyor.

Rusya, İngiltere ve Fransa bir tarafta kutuplaşmış durumdalar. Bunun karşılığında Almanya Osmanlı’yı yedeklemeyi planlıyor. Esas niyeti Ortadoğu’ya inmek. Bağdat demiryolu bu amaçla hizmete sokuluyor.

Batı kapitalizmi modern üretim tarzı olarak serpiliyor. Osmanlı’nın mevcut haliyle buna ayak uydurması olanak dışı. Batıdaki topraklarını hızla kaybediyor. 1. Dünya Savaşı’ndaki kutuplaşma nedeniyle Rusya’nın gözü Doğu Anadolu topraklarında.

Dünya Savaşı esas olarak Osmanlı’nın tepesinde patlayacak. Burası kesin. Üretim ilişkilerinde geri bir imparatorluğun varlığını koruyarak savaşı atlatması söz konusu olamaz.

Kapitalistleşme aynı zamanda uluslaşma demek. Osmanlı parçalanırken batı ve doğusundaki etnik yapıların her birisi kendi uluslaşma süreçlerini gündeme sokuyorlar. Üretici güçlerdeki gelişme fırsat yaratmış, değerlendirmemek olmaz. Devletleşme bayrağını açarken çaresi yok batıya yanaşacaklar. Öyle oluyor, garp cephesindeki çözülme bizzat İtilaf Devletlerinin kontrolünde gerçekleşiyor. Osmanlı’yı yağmalayıp, parçalayarak hegemonya alanlarını konsolide etmek ve genişletmek üzere Almanya’yla kapışıyorlar. Osmanlı’nın savaşa dahli çaresizlikten, girse de girmese de mukadderat belli, parçalanacak. İttihat Terakki “onurlu” yolu tercih ediyor. İtilaf devletleri kabul etmeyince, Almanya’nın yanına yerleşiyor.

Bu ortamda Doğu’nun etnik sorununu Ermeniler oluşturuyor. Rusya özel olarak kaşıyor. Ermeni ayaklanmasıyla Doğu Anadolu’ya yerleşme planında. Her şey o kadar açık ki, daha iki yıl önce İstanbul’daki Ermeni kalkışmasını, düşmanımın düşmanı dostumdur saikiyle ayakta alkışlayan, Taşnak Partisi’nin kongrelerine katılan İttihat Terakki özel bir tehcir yasası yayınlıyor. Kürtleri örgütlüyor. Herkes dört bir yandan tehcir yollarındaki Ermenilere saldırıyor. Batıda Osmanlı birliklerine komuta eden Alman kurmayları tehcirde de görev alıyor.

Olaylar kısaca böyle. İnkar etmenin imkanı da anlamı da bulunmuyor. Soykırım deseniz de demeseniz de yaşanan insanlık trajedisi değişmiyor.

Gerçeklik emperyalist sistemin yeniden yapılanma süreci içine oturuyor. O nedenle, halkların yaşadığı felaketlerle ilgilenilecekse, emperyalizmden, onun üretim biçimi olan kapitalizmden ve egemen sınıf olan burjuvaziden hesap sormak gerekiyor. Emperyalizm ise soykırım kavramıyla yarattığı yıkımın sorumluluğundan kurtulmaya, yine halkları karşı karşıya getirmeye çalışıyor.

Konu Almanya’da uzun süredir ısıtılıyordu. Kararın, Erdoğan iktidarının Avrupa’nın gözünde bittiği bir döneme denk getirilmiş olması not edilmelidir. ABD’de Rıza davası, mülteci anlaşmasının suya düşmesi, Membiç ve Rakka operasyonları konjonktürü tanımlayan olaylardır.

Kapitalist emperyalizm varlığını koruduğu sürece halklar buna benzer pek çok felaket yaşacaklar. Yalnızca sıcak savaş ortamlarında değil, makinenin başında çalışan işçi, evinde koca dayağı yiyen kadın, dinci teşkilatlarda ırzına geçilen çocuk ve aleni köle olarak. Hepsi birbirleriyle bağlantılı gerçekler ve bağlantıyı kuran kapitalist sömürü sistemi.

Almanya ya da bir başka ülke parlamentosunun aldığı soykırım kararının yeni bir paylaşımın zeminini oluşturmaya yönelik stratejik bir adım olduğunu görmek gerekir. Suriye’deki gelişmeler bile kanıtlıyor. Bir yandan Kürt, bir yandan da Ermeni sorunu üzerinden yaşanılan gelişmeler aynı amaca hizmet ediyor. Bu konular mevcut halleriyle insani değil, siyasi niteliklidirler ve siyasi çıkarlar için kullanılırlar.

“Tarihle yüzleşmek” bu nedenle, yalnızca, emperyalizmin tarih yazımını kabul eden bir retoriktir ve yapılması gereken,  burjuvaziye, tekellere, emperyalizme karşı, her tür etnik kimlikten emekçiyi sosyalist mücadeleye örgütlemektir.

Coğrafyamızda Ermenilerin, Kürtlerin, Lazların, Rumların ve Türklerin yaşamış oldukları trajedilerin hesabını soracaksak, hedefe emperyalizmi yerleştireceğiz.