Sosyalizm mümkün mü?

Son beş ayda Karayipler 7 büyük kasırga yaşadı. Irma ve Maria nedeniyle Barbuda ve Dominik Cumhuriyeti’nde konutların %90’ı kullanılamaz hale geldi. BM genel sekreteri bu gelişmelerin kesinlikle sera gazlarının yarattığı ısınmayla ilişkili olduğunu belirtiyor.

İklim felaketlerini önleyebilmek için, 2100 yılına kadar olan dönem boyunca küresel ısınmanın sanayi öncesi döneme göre 2 derecenin üzerine çıkmaması gerekiyor.

Küresel ısınma 2 dereceyi bulursa deniz seviyesinin birkaç metre yükseleceği, kıyıların sular altında kalacağı, var olan canlı türlerinin %30 kadarının yok olacağı tahmin ediliyor. Isınma 3 derece olduğunda Amazon ormanları yok olacak, su seviyesindeki yükselme 25 metreyi bulacak. 6 derecelik bir ısınma ise dünyanın yarısını insanların yaşayamayacağı bir duruma sokacak.

Küresel ısınma sera gazlarıyla ilişkili. Bu nedenle 2100 yılına kadar karbondioksit salımının her yıl %3 azaltılması şart. Gerçekteyse 2000’den 2014’e kadar bu oran her yıl %2.4 arttı.

Bütün bu nedenlerle Nisan 2016’da 191 ülke Paris Anlaşması’nı imzaladı. Amaç sanayide ve fosil yakıtların kullanımında gaz salımını azaltacak gerekli düzenlemeleri yapmak.

Ancak geçtiğimiz Haziran ayında Trump Amerikan tekellerinin çıkarları adına ABD’nin bu sözleşmeden çıktığını açıkladı.

Öte yandan işler Trump öncesinde de zaten kötü gidiyordu. Pek çok uzman bundan sonra ne tür önlem alınırsa alınsın 2 derece sınırının aşılmasının neredeyse kesin olduğunu ve 3 derecelik ısı artışının güçlü biçimde ihtimal dahiline girdiğini belirtiyordu.

Bütün bunlardan şunun için söz ediyorum: Tekellerin yaşamımızı felakete doğru sürüklediği ve bu konudaki sınırlamaları da kesinlikle kabul etmek istemediği bir dönemdeyiz.  Örneğin ABD’nin ucuz fabrikası haline dönüştürülmüş bulunan Çin’de kış aylarında sokağa maskesiz çıkmak mümkün değil. Artık ne işe yarıyorsa.

Çevre felaketinin aşacağı eşikler bakımından önümüzdeki 20-30 yıl belirleyici gibi görünüyor. Hep birlikte elimizi çabuk tutmalıyız. Dünyaya bir an önce sosyalizm gerekiyor.

Yani planlı, insanlığın ve dünyamızın ortak gereksinimlerini dikkate alan, tüketim kalıplarının ve çalışma düzeninin baştan belirlendiği yeni bir rejim.

Dünya sosyalizme mecbur. Aksi çok trajik bir yok oluş hikayesine açılabilir.

Öncelikle bu gerçekliği görmek ve kabul etmek zorundayız. “Sosyalizm mümkün mü?” sorusu anlamsız kaçıyor. “Mümkün mü?” ne demek, bir zorunlulukla karşı karşıyayız.

Daha az tüketmeli, akılcı yaşamalı, eşitlikçi paylaşmalı, zorunlu çalışma süresini kısaltmalı, herkese çalışma, kendini gerçekleştirme olanağı vermeli, hayatımızı çok yönlüleştirmeli ve süratle fosil yakıtlar dışındaki enerji kaynaklarına yönelmeliyiz.

Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı ve her birisinin varoluşu bir diğerini gerektiren ve hepsi birden de sosyalizm bağlamı içinde hayat bulabilecek düzenlemeler.

“Sosyalizm mümkün mü?” sorusu genellikle “sosyalizm doğru ve güzel ama başarılabilir değil?” imasıyla sorulur. Egemenler çok güçlüdür, ordu, polis ellerindedir, para babaları ideolojik aygıtlarıyla kitlelerin kafasını karıştırmak konusunda maharetlidir ve insanlar mücadele etmekten kaçınan konformist, korkak, bencil bir yapıya sahiptirler, vb…

Bu iddiaların tümünde bugün için doğruluk payının bulunduğu kesin.

Ama tarihte yaşanan olaylardan da biliyoruz ki insan özellikle kriz anlarında herkesi şaşırtacak işlere imza atmak bakımından çok yaratıcı ve çalışkandır. Böyle olmasaydı Afrika steplerindeki asalak-toplayıcı ekonomiden bugünlere ulaşmak mümkün olabilir miydi?

Sosyalizmin imkansızlığını insana dair kısıtlar üzerinden gerekçelendirmeye çalışanların hatası tarihselliği gözden kaçırmaları ve dar bir zaman dilimine sıkışarak düşünmeleridir.

Dünya ekolojik bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Ama esas önemlisi kar oranlarındaki düşme emperyalist sistem içerisinde çatlaklar oluşturmuş durumda ve bu iktisadi sorun kapitalist devletler arasındaki ve içindeki her tür gerilimi de artırıyor. İktisadi krizlerin ve siyasi çatışma ve savaşların iç içe geçtiği çalkantılı bir dönemin içindeyiz.

Bir de bu bakımdan sosyalizme mecburuz. İnisiyatifin tekellerde kalmasına izin verdiğimiz sürece, belli ki hepimizin hayatını daha beter duruma getirecekler.

İşte bu tarif ettiğimiz manzara aynı zamanda sosyalizmi mümkün hale getiren faktördür. İşler kötüye gitsin istemeyiz elbette. Ancak işlerin kötüye gitmesi durumunda büyük sosyal ve siyasal belirsizliklerin ortaya çıkacağını, yönetenlerin yönetemez hale geleceklerini, yönetilenlerin artık eskisi gibi yönetilmek istemeyeceklerini de biliriz.

Benim iddiam şudur: Yönetme krizi ile farklı bir yönetim sistemi talebinin ekolojik çöküşle el ele geliştiği bir süreç her türlü seçeneğin gerçeklik kazanma ihtimali dahiline gireceği bir zaman-mekan bütünlüğü demektir.

O karmaşada kurtuluş sosyalizmdir.

Dolayısıyla soru sosyalizmin mümkün olup olmadığı değil, o ihtimali gerçekliğe dönüştürme azmi gösterecek aktörlerin olup olmadığıdır.

Sosyalizm mümkün, ama gezegenin ve insanlığın tam bir enkaz haline dönme ihtimali de var. Önemli olan bizim ne istediğimiz ve istediğimiz şey için mücadele edip, etmeyeceğimiz.