Solun Kürt Sorunundaki Sözü

Sol, ortadaki büyük boşluğu doldurmak üzere iki memleket meselesiyle ilgili ideolojik, siyasal üretim yapmak zorundadır: Bağımlılık, işbirlikçilik, emperyalist-kapitalist sömürü ve Kürt sorunu.

Bunlardan ilki, cumhuriyetçi kesimle, diğeri ise Kürt hareketiyle dinamik teması sağlayacak, solun hareket alanını genişletecektir.

Ancak Kürt sorunu üzerinden yapılacak açılım daha zor ve risklidir.

* * *

Bu üç nedenle böyledir. Bir kere Kürt hareketi yaşanan onca acılardan sonra kendisini "çözüm"e oldukça yakın hissetmekte, daha da ötesinde bunu verdiği mücadeleyle elde etmekte olduğu bir kazanım olarak değerlendirmektedir.

Ortada bir çözüm var mıdır ? Evet, Kürt hareketinin "kültürel" diye kodladığı kimi talepleri için iki taraf arasında bir yakınlaşma vardır. Üstelik, düzenin yerleşik aktörleri, Öcalan'ın yakalanması sonrasında dillendirilen "demokratik özerklik" açısından da oldukça "anlayışlı" bir tutum sergilemektedir.

Artık işin sonuna yaklaştığını hisseden Kürt hareketine soldan bir şeyleri dinletebilmek için başka bir somutluğa ve ortama gerek olacaktır.

* * *

İşte burada zorluk ve risklerin ikincisi ortaya çıkmaktadır. Çünkü, "demokratik özerklik" formülü ile 1990'ların başından beri Dünya Bankası tarafından "yerelleştirme" diye isimlendirilen bir idari yapılanma biçimi birbirinin neredeyse aynısı olan önerilerdir. Ek olarak, TBMM'nin gündeminde görüşülmeyi bekleyen yerel yönetimlerle ilgili yasa tasarısı tam tamına yerelleşmeyle ilgilidir.

Sözün kısası şudur: Türkiye, Kürt sorunu karşısında bu kadar sıkışmışken, ABD bölgeyi yeniden düzenlemeye bu kadar mecburken ve nihayet Kürt hareketi ile uluslar arası sermayenin önerileri bu derece üst üste çakışmışken, buradan Kürt belediyelerine (en azından bazı konularda) yerellik tanıyan bir "çözüm" çıkması olasılığı vardır.

Kürt sorununun yerli bir sorun olmaktan çıkmış olması, demokrasi ile özerklik-yerelleşme arasında kurulan doğrudan ilişki, emperyalizmin kendi tahakkümünü dünyanın en uzak köşelerine kadar yaygınlaştırmak açısından kışkırttığı mikro milliyetçilikler, solun genel olarak Kürt sorunu üzerinde söyleyeceği sözün alanını kısıtlamıştır.

Kürt hakları konusundaki somut önerilerin emperyalist paradigmanın belirlediği alan içinde kalması ve emperyalistlerin elini güçlendirmesi riski çok yüksektir. Bunun tek antidotu, somut önerilerin kamucu mülkiyet ilişkileri koşuluna bağlanmasıdır. Ancak burada da Kürtlerin "acil çözüm" çığlıkları işi bozmaktadır.

* * *

Üçüncü neden Kürtlerin haklarıyla ilgili her lafın batıdaki Türk milliyetçiliğini kışkırtması ve Kürtlere karşı bir linç hareketini başlatabilmesidir. Sol bir de bu nedenle, yani halklar arasındaki mesafenin daha da açılmaması için Kürt sorunu konusunda bin düşünüp bir laf etmeyi tercih etmektedir.

Siyasal tablonun bu denli milliyetçileşmesindeki tek suçlu ne yazık ki resmi politikalar değildir. Kürt sorununu yıllardır sınıf perspektifinin tamamen dışında ele alanlar da bir o kadar sorumludur.

* * *

Yukarıda, Kürt sorunuyla ilgili olarak solun konuşmakta çektiği güçlüğün nesnel zeminini tanımladık. Durum böyle. Ancak durumun böyle olması solun konuşmamasına neden olmamalı.

Çünkü meseleye soldan müdahale edilmedikçe, Kürt sorunu her gün daha fazla liberal bir tarzda işlenir olmakta, bu da Kürt kitleleri ile düzen siyaseti arasındaki yakınlaşmaya yol açmaktadır. Sol Kürtlerin gündelik sıkıntılarını dikkate almadığı sürece bu kesimle ilişkilerinde yol alamayacaktır.

Bu da iki düzlemde gerçekleştirilecek somut açılımları gerektirmektedir. Sol öncelikle anadilde eğitimin (kültürel haklar düzlemi) gerektirdiği siyasal-idari organizasyon biçimi üzerine anlaşılır ve net bir öneri geliştirmelidir. Örneğin, Diyarbakır'da anadilde eğitim yapılacaksa Türklerin ve Kürtlerin iletişimi nasıl sağlanacak ve Kürt gençlerinin batıdaki üniversitelerde okuması nasıl garanti edilecektir ?

İkinci olarak da sol Kürtlerin ve doğunun eşitliği (sınıfsal-ekonomik düzlem) açısından ne önerdiğini netleştirmeli ve bu konuda güncel sorunlardan da yola çıkabilmelidir. Örneğin, mayınlı arazilerin temizlenmesi konusundaki iki öneriden birisi AKP'ye, diğeri CHP'ye aittir. AKP, uluslar arası tekelci sermayenin sözcülüğü gereği olarak bu işi toprak devriyle yabancı şirketlere yaptırmaya çalışırken, CHP klasik orta sınıf tarzıyla, toprakları köylülere vermek koşuluyla köylülerin temizlemesini önermektedir. Bu noktada Erdoğan "küçük toprakta modern tarım yapılır mı ?" diye itiraz ederken son derece haklıdır. Aynı konuda sol temizlenecek mayınlı araziler üzerinde devlet üretme çiftliklerinin kurulmasını öneremez mi ?

* * *

Kısaca demek istediğim şey şudur: Kürt sorununun ancak sosyalizmde çözülebileceği, bu topraklarda ortak antiemperyalist bir mücadeleyi (sömürüden kurtulmak ve kalkınmak için) birlikte örmek zorunluluğu, bütün bunlar doğrudur.

Ancak bu doğrulara, düzen içi projelerle fazlasıyla yakınlaşmış Kürtlerin cezp edilebilmesi açısından, Türkiye solunun, sosyalist Türkiye'de Kürtlerin nasıl yaşayacakları konusunda, Kürtlerle iletişim sağlayacak bir netlik sağlaması gerekir.