Şimdi bu havalar ne böyle, Barzanistan’ın temelini atan siz değil misiniz?

Barzani 25 Eylül’de referandumu yapar. Yapamasa da bir şey değişmez. Emperyalizmin Kürdistan projesi devam eder.

Irak’ın işgalinden sonra, 1991’de baba Bush 36. paralelin kuzeyini neden uçuşa yasak bölge ilan etmiş, buraya Saddam’ın uçaklarının girişini neden yasaklamış ve neden bugünkü Irak Kürt özerk bölgesini Barzani ile Talabani’ye teslim etmişti?

Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında ABD bölgeyi yeniden düzenliyor. Bu iş Irak’ın işgali ile başladı. Arap Baharı ile global genişlik kazandı. Güneyimizde Kürt özerk bölgelerinin yaratılmasına bağlandı.

Türkiye ise Özal döneminden beri Irak Kürtlerini ele geçirme, içerideki Kürtleri baskılama ve Barzanileştirme politikasını gündemde tuttu, Kürtleri iyi ve kötü diye böldü, uluslar arası arenada Kürt sorununun bölgesel “çözüm”ünde inisiyatif almaya çalıştı. Özal Bush yönetimiyle yaptığı pazarlıkta Kürtleri Amerikancılaştırmak karşılığında Musul ve Kerkük’ün Türkiye’ye bırakılmasını söyleyecek kadar ileri gidebiliyordu. Tercihi bizde Kürtçe’nin önündeki engellerin kaldırılması ve hatta federatif bir yönetim modelinin hayata geçirilmesi yönündeydi. Özal bu açılımını “double track” olarak tanımlıyordu.

AKP için Özal siyasi referans. Aynı Irak ve Kürt politikasını genel hatlarıyla sürdürdüğü söylenebilir. Barzani’yi desteklediler, kullandılar, bağımsızlık iddiasından bu şekilde vazgeçirebileceklerini düşündüler, HDP’yi yok etmeye yöneldiler, Barzani AKP ile kendisini meşrulaştırdı.

Süreç emperyalist güçlerin belirlediği mecrada gelişiyordu, Barzani zaten emperyalist desteğin verdiği özgüvenle hareket ediyordu ve bu sürecin en nihayetinde bir “bağımsızlık” noktasına bağlanması da kaçınılmazdı.

Şimdi bölgeden IŞİD temizlenirken yavaş yavaş bu aşamaya geliyoruz. Zaten IŞİD bütün bu işlerin hal yoluna koyulması bakımından icat edilmemiş miydi?

Barzani IŞİD’in tehdit olmaktan çıkarıldığı, kendisini Musul, Telafer operasyonlarında kanıtladığı, IŞİD üzerinden kurulmuş zorunlu ittifakların da artık sona erecek olduğu bir kavşakta inisiyatif alıyor. Kendince gerçekçidir. Kimileri, örneğin “biraz erken, bekleseydi, ortalık sakinleşseydi” diyor ama, ortalığın sakinleşmesi, inisiyatifin, başka gerekçelerle yeni angajmanlara girilmek mecburiyetinde kalınacağı bir (bilinmez) zamana ertelenmesi anlamına gelebilecek.

ABD’nin de 25 Eylül için kararlı şekilde “hayır” demiyor olmasının nedeni bu. Planının işlemesine bakıyor ve referandum aslında o planın çok önemli bir adımı olacak. ABD açısından mesele Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelmemek. Öyle oluyor ve riski hevesli biçimde Barzani üstleniyor. Yalnızca Kürtlerin değil, dünya tarihine de adını yazdırmış olacak.

Rusya’nın da herhangi önemli bir itirazının olmadığı söylenebilir. Dışişleri bakanı Lavrov Temmuz ayında Rudaw’a verdiği röportajda referandumu Kürt halkının talebi olarak niteledi, sonrasında ortaya çıkabilecek sorunların barışçıl şekilde çözülmesine çalışacaklarını belirtti ve Rus enerji şirketlerinin Irak Kürdistanı’yla girdikleri ilişkilerin öneminden söz etti.  Barzani 2014’ten beri Irak merkezi hükümetinden bağımsız olarak Rusya’ya petrol ihraç ediyor. Daha iki gün önce Rus şirketi Rosneft Barzanistan ile yılda 30 milyar metreküp doğalgaz taşıyacak 1 milyar dolarlık bir boru hattı yatırımı konusunda anlaşmaya vardı. Bütün bunlar yeterince açıklayıcı değil mi?

ABD ve Rusya açısından durum böyleyken, küçük güçlerin söyleyeceği ne olabilir?

Şu olabiliyor: AKP, Özal’ın zamanında başlatmış olduğu politik çizgiyi izledi. Irak merkezi yönetiminin kararlarını ve anayasasını çiğneyerek Barzani ile her tür doğrudan ilişkiyi geliştirdi. Irak Kürdistanı’nın inşaat işleri Türkiye tarafından gerçekleştiriliyor. Tam 1500 Türk şirketinin orada faaliyet gösterdiği bildiriliyor. Çalık grubuna ait olduğu belirtilen Powertrans isimli şirket yine merkezi yönetimin itirazlarına rağmen IKBY petrolünün taşımacılığını yapıyor. Koç grubu orada büyük enerji yatırımları gerçekleştiriyor ve Mustafa Koç bölgenin yeni bir Dubai olma ihtimallerinden söz ediyor.

Kasım 2012’de AKP kongresine Barzani özel olarak davet ediliyor, salon kendisini “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye karşılıyor, O da kürsüde “kendi özgürlükleri için mücadele eden tüm güçleri destekliyoruz” diye bu muhabbete karşılık veriyor, denildiğine göre o anda salonda soğuk bir rüzgar esiyor, ama bu durum Erdoğan’ın kürsüden indikten sonra yanına giderek kendisini tebrik etmesine engel olmuyor.

Bu kadar da değil. Kasım 2013’de Erdoğan Barzani ile Diyarbakır’da buluşuyor, birlikte belediyeyi, valiliği ziyaret ediyorlar. Ardından dev mitinge katılıyorlar. Barzani mitingde başkan olarak takdim ediliyor. Konuşma da yapıyor ve “yaşasın özgürlük” diyor. Mitingde Kürdistan ve Türkiye bayrakları birlikte dalgalandırılıyor, Erdoğan ilk kez bu mitingde “Kürdistan” kelimesini kullanıyor.

Kusura bakmayın uzadı ama, dahası var. Aralık 2015 ilk gününde Rusya savunma bakan yardımcısı Antanov düzenlediği basın toplantısında IŞİD petrolünün üç ana hat üzerinden Türkiye’ye nakil edildiğini, bu hatlardan birisinin de Barzani bölgesi olduğunu görüntülü olarak açıklıyor, hem AKP’yi hem de Barzani’yi IŞİD’e destek vermekle suçluyor.

Tamam. Şimdi hiç kimse “o dönem “çözüm süreci” zamanıydı, herkes kuzey Irak’ın doğal kaynaklarından pay kapmaya çalışıyordu, yerimizde oturup seyirci mi kalsaydık, Türkiye tabi ki kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarını gözetecekti” demesin. Ya da diyecekse, şimdi yaşananlara bir şey diyemeyeceğini bilsin.

Çünkü bu işler böyle yapıldığında, bağlanacağı yere, yani referandum ve bir şekilde gündeme gelecek olan “bağımsızlığa” hizmet edilmiş olur.

Hiç kimse AKP’nin Barzanistan’a vermiş olduğu büyük desteği gizlemeye kalkmasın. Bu emperyalizmin oyunudur. AKP kendince iş çevirmeye kalkarken bu oyuna dahil olmuştur.

Aslında AKP açısından “bağımsız” bir Barzanistan her bakımdan daha tercih edilir bir gelişme. Ama burada kendisini rahatsız eden nokta “bağımsız” Kürdistan yönündeki gelişmenin Irak ve Suriye’de sınırlı kalmayacak ve mutlaka Türkiye sınırları içine de somut şekilde yansıyacak olması.

Bu oyun, konu Kürt ve Türk diye konuşulmaya başlandığında kurulmuş oluyor. Şimdi referanduma karşı sınırda büyük askeri tatbikatlar yapmak ise yalnızca kaynaklarımızı tüketmeye yarıyor.

Bu oyun nasıl mı bozulur: İşçi sınıfının çıkarları diye konuşulmaya başlandığında. Bu oyunu işçi sınıfı bozar.