Seçim süreci başladı

Anayasa rejimi değiştiriyor
Anayasa düzenlemesinin gerçek anlamının ne olduğu konusunda solun herhangi bir kafa karışıklığı bulunmuyor: AKP İkinci Cumhuriyetin önündeki son Birinci Cumhuriyetçi engelleri de tasfiyeye yöneliyor.

Anayasa taslağına konulmuş bulunan toplu sözleşme ve 12 Eylülcülerin yargılanmalarıyla ilgili düzenlemeler ise, Merdan Yanardağ'ın birkaç yazısında belirttiği gibi, göz boyama ve hedef saptırma amacını taşımaktadır.

Toplu sözleşme konusunda iki saptamaya daha gerek var: 1- Grev hakkı yoksa ve anlaşmazlık durumunda belirleyicilik yetkili bir kuruma bırakılıyorsa, toplu sözleşmenin bugün var olan toplu görüşmeden hiçbir farkı olmayacaktır. 2- Esnek istihdam politikalarına bağlı olarak iş güvenceli emekçilerin sayısı o kadar azalmıştır ki, artık, sendikal haklardaki bu tür bir “iyileştirme”, egemenler açısından risk yaratmayacaktır.

Bütün bu nedenlerle olası bir referandumda Anayasa taslağına hiç ikileme düşmeden "Hayır" denilmelidir. Artık rejimin İslami bir içerikle faşistleştirilmesi aşamasındayız. O nedenle referandumda "Hayır" demek esasen bu değişime ve bu emperyalist projenin taşıyıcılığını yapan AKP'ye "Hayır" demek anlamını taşıyacaktır.

Kürt hareketi sınıfı yalnız mı bırakacak?
Burada BDP'nin tutumu Türkiye'deki ittifaklar konusu açısından özel bir önem taşıyor. İzlendiği gibi BDP seçim barajı noktası üzerinden Anayasa taslağıyla gündeme sokulan rejim tartışmalarında yalnızca kendisini düşünen, son derece pragmatik ve AKP'ye yanaşan bir tutum içerisindedir. Eğer istediğini elde eder ve referandumda "Evet" tercihini kullanırsa, bu karar, BDP'nin sol cepheden tamamen koptuğunun da bir işareti olacaktır.

BDP uzun süredir emek perspektifli siyasal çizgiyi terk etmişti. Anayasaya sunacağı destekle bunun yanına işbirlikçiliği de eklemiş olacaktır. Yıllardır acı çeken bir halkın, acı çeken bir aktörü olmak, AKP ile anlaşmasına haklılık payı kazandıramaz.

AKP'nin amacı: Tam saha pres
AKP'nin aklında uzun zamandır Anayasanın yenilenmesi vardı. Gelinen noktada değişiklik tümüyle yargının tasfiye edilmesi noktasına odaklanmış oldu.

Gelinen nokta şudur: Kürt açılımının başarısızlığa uğraması ve Tekel direnişiyle birlikte 2009'un ortasından itibaren AKP'nin imajı belirgin biçimde zedelenmiş ve iktidarı döneminde ilk kez, ele aldığı bir konuda başarısız olduğu yönünde bir sonuç ortaya çıkmıştı. İşte böyle bir aşamada Anayasa değişikliğini gündeme getirmiştir.

AKP'nin Türkiye'nin bugünkü koşullarında ve uluslararası konjonktür sıkıştırırken yapabileceği tek şey üstlendiği misyonu bir önce tamamlamaktır. Erdoğan'ın “durmak yok yola devam” sloganının bu zeminde gerçek bir anlamı vardır. Durduklarında biteceklerini biliyorlar.

Bu bağlamda Anayasa paketi aynı zamanda AKP'nin gündemi yeniden ele almak için başlattığı, karşısındaki bütün güçlere yönelik bir karşı saldırı anlamına da geliyor. AKP Kürt ve Tekel başlıklarında kaybettiği inisiyatifi, oyunu kendi kulvarına çekerek yeniden kazanmak istiyor.

AKP'nin zayıf karnı emek sorunları, kendi kulvarı ise türban, laiklik, eğitim özgürlüğü, baskıcı zihniyet gibi sosyal konulardır. AKP ikinci grubu demokratikleşme başlığı altında toparlarken, Cumhuriyet dönemi boyunca birikmiş bir dizi sorunda alternatif olarak toplumun karşısına çıkmaktadır.

Görev: Emek hareketini güçlendirmek

O nedenle yapılması gereken şey emek hareketinin güçlendirilmesi ve Anayasa paketinin emek perspektifiyle değerlendirilmesidir.

Bu noktada ideolojik ve pratik olmak üzere iki konunun üzerinde duralım: İdeolojik olarak demokrasi bağlamında seçim barajının kaldırılması ve seçimlerde siyasal partilere verilen hazine yardımının sonlandırılması önerilerini işlemek gerekir. Bunlar yoksa var olan parlamenter demokrasi yalnızca ticari bir alış veriştir. Onlarca trilyon liralık devlet desteğiyle toplanan yüzde 40'lık oyla elde edilen yüzde 65'lik vekil çoğunluğunun, milletin sesi olduğunu iddia etmek ise tam bir iki yüzlülüktür. AKP'yi millet seçmemiştir, AKP milleti temsil etmemektedir, bu seçim sistemiyle milletin meclise girme olanağı yoktur, bu meclis milletin meclisi değildir. Seçim sisteminin antidemokratik ve ticari özelliklerinden yararlanan bir parti, şimdi, herkesin karşısında kendi siyasetini dayatmaktadır.

Pratik düzlemde ise, sorun, işçi sınıfının örgütlenmesi noktasında düğümleniyor. AKP'yi korkutacak tek şey işsizlik, yoksulluk gibi sorunların pençesinde kıvranan sınıfın yaşamın diliyle AKP'nin ve kapitalist düzenin karşısına dikilmesi, bunun için örgütlenmesi ve bütün bunlar için, örgütleyecek odağın örgütleyerek örgütlenmesidir: Tabanda, işyerlerinde, mahallelerde, sendikalarda, meslek örgütlerinde.