Rıza itiraf ediyor, Kılıçdaroğlu belge sallıyor, halk ne yapacak?

AKP’yi ABD atadı.

Erdoğan hiçbir resmi sıfatı olmadığı halde Beyaz Saray’da kabul edilme şerefine erişmişti. Daha belediye başkanlığı döneminde Türkiye’den ABD’ye istihbarat geçiliyordu. Geleceğinin parlak, taban desteğinin büyük olduğu vurgulanıyordu. Erbakan fazla “antibatıcı”ydı ve piyasayla uyum gösterecek bir İslamcı partiye acilen ihtiyaç vardı.

Göreve getiren ABD şimdi götürmeye çalışıyor.

Nedeni AKP’nin işini tamamlamış olmasıdır. Görev Mustafa Kemal cumhuriyetini yıkmak, Suriye’yi parçalamaktı. Ne kadar başarılı oldu ayrı konu. Ama yeni konjonktür epey zamandır yeni bir atamanın yapılmasını gerekli kılıyor. Türkiye değişti, Suriye değişti, AKP kendisine görev verildiği andan beri ABD açısından çok değişti.

Rıza’nın mahkemedeki her cümlesinden sonra kanıt olarak sunduğu tapeleri, Kılıçdaroğlu’nun salladığı belgeleri kendi çabalarıyla elde ettiklerini, geriye gidelim, 17-25 Aralık kayıtlarının durduk yere ortalığa saçıldığını düşünmüyoruz herhalde.  

ABD gibi emperyalist bir odak, gücünden eskisine göre çok şey yitirmiş ve pek çok konuda Rusya’ya karizmayı çizdirmiş olsa bile Türkiye’den vazgeçmez, vazgeçemez. AKP’nin başına buyruk davranışlarını, Rusya ile flörtünü, Suriye’de YPG’ye atıp tutmasını görmezden gelemez. Çok basit: Çünkü Türkiye NATO’nun doğu karargahı ve Rusya ile komşu eyaletidir. NATO’nun güvenliği için Türkiye’nin sağlama alınması zorunludur.

NATO ise şekil ve işlev değiştirse de, emperyalizmin vazgeçemeyeceği örgüttür.

Ha şu olur: ABD müdahale eder, başaramaz ve sonuçta Türkiye’nin AKP eliyle başkalarına teslim edilmesini engelleyemez. Tamam böyle olabilir. Ama ABD o noktaya kadar elinden geleni ardına koymaz. Zamanında atamayı yapanın, verdiğim görevi layıkıyla yerine getiriyor mu, haberim dışında başkalarıyla iş pişiriyor mu diye gereken dinlemeleri, izlemeleri yapması da işin tabiatı gereğidir.

Rıza olayı budur. Kılıçdaroğlu’nun bu kapsamlı harekatın asli unsurlarından birisi olarak eş zamanlı biçimde devreye girmiş olması da bununla ilişkilidir.

Bu söylediklerimizin aslında en net kanıtı da CHP’nin belgeleri açıklarken ABD’nin, AKP’nin sebebiyet verdiği, içinde yer aldığı bütün bu kirli işlerdeki sorumluluğuna dair tek kelime etmeyişidir.  

Tek kelime etmiyorlar çünkü dünyalarını piyasacılık ve Amerikancılık şekillendiriyor. ABD’den habersiz, O’na rağmen herhangi bir şey yapmak gibi bir planları bulunmuyor.

Hep söyleye geldiğimiz gibi antiemperyalizmin ve bağımsızlığın gerek koşulu antikapitalizmdir. Antikapitalist olmayanın antiemperyalist ve bağımsızlıktan yana olması mümkün değildir. CHP yalnızca bu sıradan gerçeğin tezahür etmiş hallerinden birisidir. Piyasacı bir parti olarak dünya emperyalist sistemi içinde var olmanın emperyalizme biat etmeye bağlı olduğunu çok iyi bilir. CHP açısından ABD batılılaşmanın en ileri noktasıdır.

CHP karakteri gereği ABD konusunda sessizdir ve kendisine iş olarak eline iliştirilmiş belgelerle son kullanım tarihi dolmuş AKP’ye yüklenmeyi seçmiştir. 2013 Haziran halk ayaklanmasından özenle uzak durmayı tercih etmiş olan CHP, “Türkiye’de laiklik tehdit altında değildir” diyen CHP, “imam okullarını biz açtık” diye övünen CHP, AKP ile AKP’lileşerek mücadele etmeye çalışan CHP.

İlk yapmamız gereken şey bu kapsamlı planın farkında olmak.

AKP’nin indirilmesinin, Erdoğan’ın başkanlığının engellenmesinin dikkate değer bir değişim yaratamayacağını görebilmek.

İş, sağlık, eğitim, emeklilik, laiklik, bağımsızlık, eşitlik, ekonomik kalkınma istemiyor muyuz? Hangi düzen partisi verecek bunları bize? Hangi düzen partisi patron sömürüsüne engel olabilecek? Kamulaştırmadan, ABD üslerinin kapatılmasından hiç söz etmeyenler mi? Olmaz.

İhtiyaç ve taleplerimiz doğrudan sosyalizmi tanımlıyor. O halde istediklerimizin ABD’nin yeni memurunun elinde heba olmasına izin vermememiz gerekiyor.

Yani ilk yapılacak iş ikircimsiz biçimde düzenin değişmesi gerektiği noktasına odaklanmak. Gerisini ancak bundan sonra konuşabileceğiz.

“Hele bir AKP gitsin sonra bakarız” demek ise tam ABD’nin istediği şey. Çünkü yönetenin değil düzenin değişmesi gerekiyor ve AKP’nin gitmesini öne aldığımızda aslında düzen içi bir aktörün iktidarı için onay vermiş oluyoruz.

Yine zaman kaybıyla geçecek kim bilir kaç yıl.

Oysa şimdi sosyalizmin tam zamanı.