Oslo ya da başka bir yer: Ne görüşülecek ?

Önce, “görüşme” muhabbetinin gayet saçma bir durum sergilediğini saptamamız gerekiyor. Saçmalık durumun vahametini kanıtlıyor:

Kılıçdaroğlu “görüşülsün, ama, silah bıraktırılmak için” diyor. Karşı tarafa, silah bıraktırmak için, ne istediğinin sorulması gerekeceğine göre, “görüşme” eylemi ontolojik olarak PKK’nin taleplerinin alınması düzlemini de kapsamış oluyor.

Görüşülürse, Apo da, demokratik özerklik de, KCK da, vb gündeme gelir ve herhalde “görüştük, ne kibarsınız, buyurun silahlarımızı” denilmez.

Bu meczup tarz artık CHP için kanıksanıyor.

Neredeyse her gün BDP’nin terör örgütünün uzantısı olduğunu söyleyen Erdoğan, “BDP ile değil PKK ile görüşürüm” diyor.

PKK ile görüşmekte sorun bulunmadığına göre, uzantısı olsa bile, hiç olmazsa Ankara’da olduğu için “BDP ile görüşmek daha masrafsız olmaz mı ?” sorusu akla geliyor. Yoksa yabancı bir kent adı karizmaya daha mı çok yakışıyor ?

Dedik ya saçmalık. Ancak fiilin sorumlusu Erdoğan olduğunda, akla saçmalığın arkasında bir hinliğin bulunduğu şüphesi düşüyor.

* * *

Neyse…

Türkiye’nin düzeninin Kürt sorununun çözümü bağlamındaki ciddiyet, yaratıcılık, samimiyet ve yeterlilik düzeyi iktidar ve ana muhalefet söylemlerinde böyle ortaya çıkıyor.

Saçmalamak ve/veya hinlik düzenin yetersizliğinin kanıtı olarak beliriyor.

* * *

CHP’yi geçelim.

AKP’nin niyet ve yapabileceklerinin göstergesi KCK operasyonlarıdır. AKP, karşı taraf kendi isteklerini yerine getirdiğinde, yine kendi istediğini yapacağını beyan etmektedir.

Kürt hareketi tümüyle dağıtılacak, görüşme masası öyle ortaya konulacaktır. Masada Kürt emekçilerinin hakları meze yapılacaktır.

Kürt hareketine yönelik hukuki ve askeri önlemlerin Kürt hareketini bitiremeyecek olmasının AKP açısından herhangi bir önemi de bulunmamaktadır.

Zaten istenen sorunu çözmek, PPK’yi bitirmek değildir. AKP gerçekçidir. Tam tersine sorunun böyle süregitmesi hali hazırda işlerine gelmektedir. AKP gerçeği kullanmayı bilmektedir.

Yok sayma-etme stratejisine bu denli angaje olunmuşken, Oslo ya da herhangi başka bir yerde Öcalan’ın ev hapsine alınması mı, KCK tutuklularının serbest bırakılması mı görüşülecektir ?

Üstelik görüşmenin AKP’ye bir zararı da yoktur.

Operasyonlarla milliyetçi tabanı bağlamakta, cenaze törenleri terörle mücadelenin gereğinin yerine getirilmekte olunduğunun göstergesi olarak sunulup-okunmakta, “liberaller” “ama biraz demokrasi” dediğinde de balkona çıkılıp her kesimi kucaklama şovu yapılmaktadır.

* * *

Bu nedenlerle PKK’nin asker ve polise karşı gerçekleştirdiği saldırıların boyutunun artmış olmasının AKP’yi yıpratmakta olduğu yönündeki saptamaya şüpheyle bakmak daha akılcı olur.

Türkiye AKP değildir ve PKK’nin eylemleriyle AKP’yi yıpratacak olması (böyle olsa bile) Türk dinci-milliyetçiliğine yazmaktadır. İsteyen AKP’ye halen teslim olmamış İzmir’deki Türkçü yükselişe dikkat edebilir.

2012 yaz aylarının PKK’ye yaradığı iddiasına gelince: Tamam, 1990’lardan beri PKK en güçlü eylemlerini gerçekleştirmektedir. Ancak şu anki ortam da, PKK’nin 1980’lerden beri en zor konumda bulunduğu ortamdır: Talepler Öcalan ve KCK tutsakları noktasına kilitlenmiştir.

1990’larda Kürt hareketi ile sosyal demokratların ittifak kurabilecekleri bir siyasi atmosfer mevcutken, bugün bunu düşünmek bile hayaldir.

Büyük emperyal güçlerin onayı olmadan Türk idare sisteminde “demokratik özerklik” yönünde bile herhangi bir değişikliğin gerçekleşmesi ihtimali yoktur.

Emperyalistlerin bu seçeneği gündemlerine alması ise Anadolu topraklarında kanlı bir etnik ve dini iç savaşı planlamakta olduklarının göstergesi olarak okunmalıdır.

* * *

Yeniden başa, saçmalık dediğimiz olguya dönelim:

Kılıçdaroğlu’nunki çap meselesidir ve Türkiye’nin en geniş kapsamlı sol tabanına hep yazık olmaktadır.

Erdoğan kasma ve gevşetme manevralarına devam etmekte ve hızla yasama-yürütme-yargı tekçiliğine doğru ilerlemektedir.

Bu yükselişte CHP’nin de Kürt sorunun da önemli payı vardır.