Merhaba Proletarya

Andre Gorz'un 1980 yılında yayımlanmış kitabının adı Elveda Proletarya idi. Proletaryanın toplumsal bir kategori olarak ortadan kalktığını iddia ediyordu. Dönem, kapitalizmin krizinin başlangıcına, ama, ironik biçimde, sosyalist sistemin de siyasal olarak sarsıldığı bir zaman dilimine denk geliyordu. Şöyle de denilebilir: Kapitalist sistem ve burjuva ideolojisi, ekonomik ve siyasal olarak en güçsüz olduğu dönemde, en iyi savunmanın saldırı olduğu taktiğiyle kapsamlı bir cihat başlatmıştı.

Neyi iddia ediyorlardı: Teknoloji gelişmiş, bilgisayarlar ortaya çıkmıştı. Proletaryaya toplumsal dönüştürücü güç atfeden Marksizmin yaklaşımının tersine, üretim artık emeğe dayalı değildi. Her şeyi bilgisayarlar gerçekleştiriyordu. Sanayi ortadan kalkıyor, hizmet sektörü bunun yerini alıyordu. O nedenle proletarya tarih sahnesinden silinirken, ideolojik, siyasal, kültürel yönelim ve tercihleri çok farklı ve hemen tamamen tüketime, bireyciliğe yönelimli orta sınıf ortaya çıkıyordu.

Gelinen noktada bu ideolojik açılımın en fazla oranda haklı çıktığı konu, dünyanın önemli kısmında, proletaryanın, siyasete gerçekten de veda etmiş olmasıdır. Ancak bu durum toplumsal bir fenomen olarak ortadan kalktığını kanıtlamaz.

Tam tersine, üretimin bilgisayarlaşması yönündeki eğilimin bugün ekonominin kısıtlı bir kesiminde geçerli olduğunu biliyoruz. Hatta, salt, ucuz emek gücü üzerinden kar oranlarını artırmak amacıyla, burjuvazinin kendisinin sermaye yoğunlaşmasına izin vermediğini bile söyleyebiliriz. Emek bu kadar ucuz olduktan sonra teknoloji yatırımına ne gerek var ki. Bugün en gelişkin teknoloji ürünlerini üreten büyük tekellerin, ürettikleri ürürün belli kısmını fason olarak ürettirmelerinin, taşeronlaşmaya yönelmelerinin temel gerekçesi budur.

Öte yandan, meşhur Silicon vadisinde bile, işlerin ancak %20 kadar bir bölümü yüksek nitelikli emek gücü tarafından gerçekleştirilmektedir. Bunun da ötesinde, aynı yerde, emek gücünün yarıdan çoğu niteliksiz veya yarı nitelikli konumdadır. Kısacası, teknolojik gelişmenin, olduğu kadarıyla, emekgücünü niteliklileştirdiği de, üretenleri deproleterleştirdiği birer hayaldir. Çevrenize bir bakın ve söyleyin: Üretim ortamında bilgisayar kullananların yüzde kaçı entelektüel emekle işlerini gerçekleştiriyor ? Bugün teknolojinin esas işlevi emek üzerindeki denetimi artırmaktır. "Elveda proletarya" diyenlerin gerçek hedefi, gerçekliği anlamak ve açıklamak değil, ideolojik kafa bulanıklığı yaratmaktı. Gerçeği değil ama, özellikle solcuların kafalarını bulandırdıkları kesindir.

Marksizm gerçeğin yöntemidir ve tek gerçekçi yöntemdir. Toplumsal ve siyasal gücünü en fazla oranda buradan alır. Gerçek, yukarıda saptadığımız gibiyken, şimdi, Marksizmin şu temel tezinin yeniden ve somut düzlemde sınanması için çalışmak en heyecan verici iş olur: Bugün halen, işçi sınıfı, toplumsal değişimi gerçekleştirmek bakımından gerekli donanıma sahip en önemli güçtür. Bu gücünü, her şeye karşın belli bir mekanda çalışmaktan ortak bir sosyalleşme deneyimi yaşamaktan örgütlenme, siyaset yapabilme kapasitesi en yüksek güç olmaktan ve toplumsal üretimin can alıcı noktasında bulunmaktan alır.

Öte yandan, Marksizm aynı zamanda praksis felsefesidir. Marksizmin toplumsal önermeleri ancak pratik içinde sınanmak üzere kurulur. Althusser'in, felsefeyi teorideki sınıf kavgası olarak tanımlamasının bu çerçevede bir anlamı vardır. O nedenle, toplumu değiştirmek isteyenlerin, işçi sınıfını anlamalarının ve sınıfın barındırdığı gücü ortaya çıkarmalarının tek yolu kuramı siyasal pratik içinde yaşatmalarıdır. "Elveda proletarya" diyenlere inanan solcuların göremediği şey buydu ve bugün en çok gereksinim duyulan şey de budur.