Kıyafet Serbest

Nihayet Bülent Arınç kamu çalışanlarında türbanı serbest bırakacaklarını ve “genel ahlaka aykırı olmamak” koşuluyla kıyafete karışmayacaklarını açıkladı.

Türban konusu “demokratikleşme paketi”nin en “demokratik” unsurlarından birisi olacaktır. Kıyafetin serbest bırakılması yönündeki söylem ise 12 Eylül referandumundaki gibi, kimilerini “özgürlük” başlığında oltaya getirmek için uydurulmuştur. Uydurulmuşluğu, “genel ahlaka aykırı olmamak” sınırlamasından bellidir.

Bu sınırlamayla, iktidar kafası ahlak kurallarını da kendisinin belirleyeceğini açıklamış bulunuyor. Genel ahlakın iktidarca düzenlenmesi faşizmdir.

* * *

Pek çok kesim, solun çok değişik bölmeleri (üniversitede) türban konusunda “özgürlükçü” bir tutum takındılar.

Bir kısım sol ise türbanı bu kadar dert etmemek gerektiğini söyledi. Eğer mesele AKP ile mücadele ise, AKP zaten başka pek çok alanda açık veriyordu ve türban yerine bunlarla uğraşmak daha verimli ve risksiz olan yöntemdi. Üstelik üniversitede öğrencinin türbanıyla uğraşmak, solu, solcu öğretim üyelerini genel öğrenci toplumu önünde zayıf kılıyor ve AKP eleştirisindeki haklılığına da gölge düşürüyordu.

* * *

Ben ise en başından beri şöyle düşündüm:

Türban gericiliğin toplumumuzda kabul ettirilmesi açısından yalnızca bir koç başıydı. Bu koç başıyla aydınlanma mevzisinde bir-ilk gedik açıldığında, siyasal İslama “özgürlük” başlığında hareket olanağı verildiğinde, mevziinin arkasındaki boş alana sızılması kolaylaşacak ve yalnızca mevzii değil, cephenin tümünü yitirme tehlikesi ortaya çıkacaktı.

Nitekim şimdi yaşadıklarımız bunu gösteriyor. Bir kere üniversitede türbana izin verdiğinizde, arkasından, kadın ve erkek öğrencilerin ayrı sınıflara ayrılmasının, yurtların, hastane odalarının cinsiyete göre sınıflandırılmasının, vb, vb da önü açılmış oluyor. Artık kadın hekimlerin, “hasta seçme hakkımı kullanıyorum” “özgürlüğüyle”, erkek hasta tedavi etmemelerini engellemeniz olanaksızlaşıyor. Tıp etiği anlayışı tümüyle yeniden yazılmaya başlanıyor.

* * *

Gerçekleştirilen işe, yani toplumunca verilerek üstlenilen sorumluluğa dini inançların karıştırılması, yerine getirilen toplumsal sorumluluğun dini ve siyasi bir mesajla donatılmasına neden olur.

Bunun en somut örneğini çok yakın gelecekte ilköğretim okullarında yaşayacağız, hatta yaşıyoruz. Örtünmüş, belki çarşaflı ve hatta burkalı biçimde çocukların karşısına çıkan “özgür” öğretmen, yalnızca mekanik bir öğretim işini yerine getiriyor olmayacak. Aynı zamanda bu çocuklar açısından bir rol model işlevini de üstlenecek.

O rol model konum, yalnızca dış görünüm açısından kendisini ortaya koymayacak. O öğretmen, hangi inanç sisteminin, dünya görüşünün gereği olarak öyle giyiniyorsa, işte o kapsam açısından, durduğu yerde, olduğu gibi, nasıl görünüyorsa öyle, kendiliğinden ideolojik ve propagandif bir faaliyeti yürütüyor olacak.

* * *

Böyle olduğu için, bu görüntü, bu tarz, bu dünya görüşü, başkaları ve hele hele kendisini daha ifade etme yetisine sahip olmayan yaştakiler açısından “dayatıcıdır”, “siz de böyle yaşayacaksınız” mesajı taşır.

Bu nedenle, toplumsal sorumluluklarının gereği olarak belli mal ve hizmetleri üretenlerin, kendilerinden bu mal ve hizmetleri almaya mecbur-seçeneksiz olanlar karşısında, her bakımdan tümüyle mesajsız olmaları gerekir.

Aksi vahim olur: Eğer mal ve hizmetlerin kullanıcıları da, üreticileri gibi, kendi “inanç özgürlüklerinin” gereği olarak, kendileri gibi inanan-yaşayan üreticileri arayacak iseler, buradan yalnızca inanç zemininde bir toplumsal kutuplaşma doğar.

Zaten o nedenle laiklik, demokrasinin temelidir.

* * *

Konu aslında gericilikle mücadele bağlamına yerleşiyor.

Böyle anladığım için, hakkımdaki soruşturmalara konu olan derslerimde, türbanlı öğrencilere sorduğum sorulardan birisi şuydu: Şimdi kendinizi, var olan evrensel hukukun üzerine koyarak fiili bir durum yaratıyorsunuz. Daha hangi aşamaya kadar, hukuku kendinize göre biçimlendirmeye ve kendiniz için hukuk yaratmaya devam edeceksiniz ?

Şimdi gericilikle mücadelenin önemli olduğunu düşünen sola sormak gerekiyor: Madem ki türban, üzerinde ciddi olarak durmaya değer taşımayan bir konu idi, şimdi kara çarşaf okulda çocuğunuzun karşısındayken, hastalandığınızda hastalığınız konusunda yetkin hekim cinsiyetiniz nedeniyle sizi tedavi etmeyi reddediyorken, gericilik hangi noktaya ilerlemeli ki, hangi başlıkta solun dikkatini çeksin ? Ya da sol gericilikle mücadele genel başlığında hangi somut davranış modellerini geliştirip, uygulayıp, önerecek ?

Çünkü, “özgürlük” diye diye daha arkasını getirecekleri artık ayan beyan ortada.