Kimlik değil, sınıf siyaseti

Her parametre kendisine göre ayrıştırır ve birleştirir

Dinsel, etnik ya da sınıf parametleri, hepsinin işlevi bir yanıyla ortak, bir yanıyla tamamen farklı. Müslüman/Batı dünyası, Türkler/Kürtler, proletarya/burjuvazi dediğinizde hem ortak, hem de tamamen farklı bir amaca hizmet ediyorsunuz.

Bu parametreler, hem içerdikleri bileşenleri birbiri karşısında ayrıştırıyor, hem de kendi içini diğeri karşısında konsolide ediyor, kendi kimliğini diğerine göre tarif ederek, siyasallaştırıyor. Ortak yanları bu.  

Farklılıkları ise yine ontolojik karakterleri gereği olarak bağlandıkları siyasal hedeflerinde.

“Kürtler”, “Kürt özgürlük mücadelesi” kavramsallaştırması, zorunlu olarak, karşısındaki Türk gerçekliğine göre belirlenmiş bir tarif yapıyor. Kürt özgürlük hareketinin hedefi Türk rejimi karşısında “özerkleşmek”, devletleşmek olarak ifade edilmiş ve anlaşılmış oluyor.

Bu zeminde kardeşlik ve barış çağrılarının bu nedenle anlamı kalmıyor. Daha ilk elde kendinizi Türk olanın karşısında ve O’na rağmen tanımlamış oluyorsunuz. Siz de, aslında size rağmen tanımlanmış, sizi on yıllardır dışlamakta olan aynı ontolojik zemine oturmuş oluyorsunuz.

Keza proletarya ve burjuvazi dikotomisi için de aynı durum söz konusu. Arada yine karşıtlık üzerinden tanımlanmış bir ilişki belirleniyor. Bu kez proletarya iktidarı ele almayı hedefliyor. Burada proletaryanın etnik ve dini kimliği belirleyici olmadığı için, bu iktidar dünyanın her yerindeki emekçileri birleştirici bir potansiyel taşıyor.

Siyasette üretken çelişki sınıf çelişkisi

Kapitalist üretim ilişkileri içinde yaşıyoruz. Dünyanın hemen hiçbir noktası bu gerçeklikten muaf değil. Hele hele Türkiye hiç değil. Kapitalist üretim ilişkilerinde toplumsal süreçleri, olguları sınıf gerçekliği belirliyor. Bu gerçeklik içinde emeğini satarak geçinen geniş halk sınıfları ile bu emek üzerinden artı değer kazanan, servet biriktiren burjuvazi birbirlerine karşı çelişkili bir ilişkiyle konumlanıyorlar.

Kürt illerinde, bu denklemin dışında kalan, emeğini satmayan veya emeği satın almayan tek bir örnek verilemez. Varsa da işsizdir ve o konumuyla zaten işçi sınıfına yedeklenmiş durumdadır.

Şüphesiz emekçilerin, emekçi özelliklerinin dışında başka kimlikleri de mevcut. Hem emekçi hem Kürt olmak, aynı zamanda erkek, 25-35 yaş grubunda, okuma yazma bile bilmez, evli, Müslüman, Sünni olmak gibi.

Ancak siyaset, bu özelliklerden hangisinin merkeze alınacağıyla ilişkilidir. Amaçlı bir etkinliktir. İktidarı ele geçirmeyi hedefler. Nasıl bir iktidar istediğiniz sizin amacınızla alakalıdır, amacınız da siyaseti hangi özellik ekseninde kurduğunuzla ilişkilidir. Tercih ettiğiniz eksen sizi çaresi yok ayrıştıracak. Nasıl ayrışacağınızı siz tercih edeceksiniz. Ayrışmayı başlattıktan sonra da barış çağrısı yapmayacaksınız.

Amacın mevcut sosyoekonomik formasyon gerçekliğine tekabül eder içerikte olması zorunludur. Şu geçersizdir: Kürt olduğum için Kürt hareketine, kadın olduğum için kadın hareketine mecburum. Kadın hareketi kadınların sorunlarını, Kürt hareketi Kürtlerin sorunlarını çözemez. Çünkü kadınların ve Kürtlerin sorunlarını üretim ilişkileri üst belirler. Kapitalizmde bunlar alt kimliklerdir. Modern gerçekliğe tekabül etmeyen amaç, ortak sorunları kapsayıcı olmaktan uzak düşer.

Cins ekseni üzerinden oluşturulacak kadın hareketi, kadın sorununa yönelik bir duyarlılık yaratabilir örneğin. Ama günümüzün hakim üretim biçimi olan esnek üretim rejiminin kadın düşmanı istihdam politikalarının yarattığı sorunlarla baş etmesi mümkün değildir.

Siyaseti etnik eksen üzerinden kurarsanız, etnik kimliğin baskılanmasıyla alakalı sorunlarda kimi önemli kazanımlar elde edebilirsiniz. Örneğin yerine göre ana dilde eğitim hakkınızı alabilirsiniz. Ama bu durumda, Kürt emekçiyi yalnızca Kürt kimliğiyle kavramış, maruz kaldığı emek sömürüsünü, eğitimsizliğini, her yaz Giresun Şırnak arasındaki fındık yolculuklarını, iş cinayetlerinde kurbanlıklarını, metropolleşmişliğini bir tarafa bırakmış, sosyoekonomik gerçekliğin yalnızca bir yanını görmüş olursunuz. Bu, mecbur olmadığınız siyasi tercihinizdir ve günümüz gerçekliğinde çözücü değildir.

En kapsayıcı siyaset sınıf siyaseti

Sınıf siyaseti dışındaki eksenlere yerleşerek debelenmek mecburiyet değil. Sınıf siyaseti, kapitalist sosyoekonomik formasyonun nesnel yasalarına göre hareket ettiği için kapsayıcı ve gerçek.

Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı sorunların tümü onların Kürtlüklerine bağlı olsaydı, “Kürt özgürlük mücadelesi” işte o zaman kapsayıcı ve gerçekçi olurdu.

Kürtlerin mücadelelerini etnik eksende inşa etmeleri, kaçınılmaz olarak ayrı bir devlet hedeflendiğini imliyor. Kürtlerin sorunlarını etnik mücadeleyle çözmeye çalışmak, Kürtleri homojen bir sınıf olarak kabul etmek anlamına geliyor. Tamamen gerçek dışı.

Hemen belirtelim, burada mesele, Kürtlerin ayrılmak istemelerinde değil, bu projenin Kürt emekçilerin sorunlarını çözemeyecek olmasında, Türk ve Kürt emekçilerinin tamamında sınıf kimliğini silikleştiren bir etki yaratmasında, gerçek kurtuluşumuzu gizlemesinde ve bu sürecin aynı sınıf içinde yer alan emekçileri etnik kimlikleri üzerinden bölen, hatta düşmanlaştıran ontolojisinde.  

Sosyalizmin yaşanan sorunları çözmesi olanaklı

Sınıf siyasetinin hedefi sosyalizm. Kürt kimlik siyasetininki ise, kapitalist bir Kürt “özerk” bölgesinin-devletinin kurulması. Sınıf siyaseti her kimlikten emekçilerin burjuvaziye karşı, Kürt hareketi ise Kürtlerin “Türk devleti”ne karşı mücadelesini öngörüyor.

Kürt hareketi Kürtlerin kimlikleriyle ilişkili sorunlarını böyle çözmeyi düşünürken, Kürt’ün emekçi kimliğini kendi burjuvazisinin insafına bırakıyor.

Oysa sosyalizmde, artı değer sömürüsünün yarattığı sorunlarla birlikte Kürt’ün kimlik sorunlarını da çözmek mümkün: Hem üretim araçlarını kamulaştırmak, hem anadilde eğitim, hem de siyaseti emekçilere sonuna kadar açmak. Eşitlik, özgürlük ve demokrasi aynı anda.