KESK İlker BELEK

Toplu görüşme süreci başladı. Sonuçta ne çıkacağını şimdiden tahmin edebiliriz.

KESK ise hemen bütün işkollarında yetkisini yitirmiş olarak görüşmelere dahil oluyor. Oysa kamu emekçilerinin gündemine sendikal mücadeleyi sokan kendisiydi. Bir dönem sendika denildiğinde akla gelen tek isimdi. İleri derecede sıkışmış bir birikimin patlamasıydı. Şimdiki durumu nasıl açıklanabilir ? Bana kalırsa bunun birbiriyle bağlantılı iki temel nedeni var.

İlki kuramsal, siyasal duruşuyla ilgilidir. Kitle Sendikacılığı diye tanımlanan siyaset tarzından söz ediyorum. Buna karşılık sınıf sendikacılığını önerenler hep sendikal mücadeleyi bölmek ve küçültmekle suçlanmışlardır. Oysa gelinen nokta ortadadır ve KESK sürekli üye yitiren ve neredeyse yetkisiz bir konfederasyondur.

Sendikal mücadelede yapılması gereken şey kamu emekçilerine süratle siyasal bilinç taşımaktı. İçinden geçilen dönemin özellikleri gereği bu da son derece olanaklı, zevkli ve kolaydı. Sınıfın yaşadığı (geçim sıkıntısı diye toparlayabileceğimiz) yakıcı güncel sorunlar ile memleket meselelerinin (özelleştirmeler, yolsuzluklar, rejimin savaşa muhtaçlığı gibi) tek bir başlıkta toparlanması gerekiyordu. Bu da, temel neden olarak kapitalist üretim ilişkilerinin öne çıkarılmasını, antikapitalist ve sosyalist bir hattın oluşturulmasını gerektiriyordu. İşte küçültücü, aşırı siyasal, sert, seçkinci, vb bulunan tarz budur. Oysa bu tarz somut ve yalın gerçeğe işaret ediyordu.

Bunun yerine, daha anlaşılır olduğu iddia edilerek sosyal devlete sahip çıkılmış, eleştiri tahtasına IMF, Dünya Bankası ve onların Türkiye ayağı olan hükümetler yerleştirilmiştir. Meselenin özünden özenle kaçılmış, görüntülerle uğraşılmıştır. AB hukukunun, demokrasinin ve sendikaların önünü açıcı olabileceği düşünülerek, (bırakın karşı politika geliştirmeyi) AB'yi anlamaktan özellikle kaçınılmıştır. IMF ve Dünya Bankası'na muhalif olup, AB taraftarı olmak bile tutarsızlığın boyutlarını sergileyen önemli bir göstergedir. Çünkü AB'nin Türkiye'ye yönelik ekonomik politikaları sürekli olarak IMF anlaşmalarını referans gösterir. Bu yönelimle, kitlede kalıcı ideolojik dönüşüm yaratılması olanağı bulunmuyordu. Uzun erimli, ne istediğini bilen bir mücadele kültürü, ruhu için ise gereken şey buydu. Emekçiler ancak başka bir dünya kendilerine gösterildiğinde somut şeyler için de mücadele ederler.

Şüphesiz Türkiye'de resmi kurumlar her tür sol yapıya karşı acımasızdır. Emekçi sınıflar umutsuz ve uyuşuktur. Ancak hiç kimse 1980'lerin sonunda, KESK'in mücadeleye başladığı ilk dönemlerde kitlenin durumunun bugünkü gibi olduğunu iddia edemez. Daha heyecanlı, daha militan, beklentili bir ruh vardı. KESK'in yaptığı bunu, yeni sol ideolojilerle öldürmek olmuştur. Bilinçli bir tercihtir bu. Amacı sosyalist yapılanmanın önünü kesmektir.

KESK'in bugünkü durumunu açıklayan ikinci neden bu siyasal amaçla ilişkili olarak benimsenen tarzdır. KESK içinde tam bir siyasal yapılar didişmesi egemen olmuştur. Sendika siyasal yapının temsilini sağlayacak mevki olarak görülmüş, yönetim ve diğer organlarda çoğunluğu sağlamak esas amaç olmuştur. Hatta, örneğin ÖDP için, sendika siyasetin yapılacağı mekan durumuna gelmiş ve kendisi de giderek bir sendika partisi halini almıştır.

Oysa sendikada emekçileri mücadeleye, sola kazanacak, onlara sömürünün güncel görünümlerini genel bir çerçeve içinde anlamlandıracak siyasal bir kültürün yaratılması gerekiyordu. Gerek koşul buydu.

Seçim dönemleri tarafların yakışıksız pazarlıkları, birbirlerini kazıklamaları ile geçirilmiştir. Kitle sendikacılığını savunanların bütün bunları gayet başarılı biçimde yerine getirdiklerini biliyoruz. Seçimlerde her zaman kazanmışlardır. Bugün KESK'in hemen bütün organları bu siyasetin elindedir. Ancak KESK kaybedilmiştir. Kanıtı bugünkü durumudur. Üstelik bu süreç bütün uyarılara karşı yaşanmıştır.

Kitlenin en gerici, en dağınık yönlerine ve unsurlarına doğru siyaset yapılmıştır. Dağınık, mücadeleyle hemen hiç ilişkisi olmayan, tamamen ahbap çavuş ilişkileriyle yerelliklerdeki yönetim ve delegelik kurumlarına dahil edilen ve günümüzde çoğunluğu oluşturan bu unsurlar, kendi üzerlerine oynayan siyasi oluşumu iktidara taşımıştır. KESK'in bugünkü durumu bu iki yapının birbirini beslediği bir sürecin sonucudur. KESK dağınık, düzene teslim olmuş emekçi yığınını sola kazanmak yerine, kendisini ona teslim ettiği için bu durumdadır. Kitle sendikacılığı kitleleşmekle sonuçlanmıştır.

Aynı dönemde hiç mi olumlu şeyler olmamıştır. Tabi ki olmuştur. Hesabın içinde sürgünler, ölümler, işkenceler vardır. İnkar edilemez. Ancak aynı zamanda bunlara yazık olmuştur ve sonuç itibariyle altı çizilmesi gerekenler yukarıda özetlenenlerdir. Bugünün dünyasında sosyalizmi işaret etmeyen sendikal mücadele olamayacağı ve mücadeleyi ancak sosyalist kadrolar yürütebileceği için.