Karayılan Röportajı

Hasan Cemal'in PKK ile yaptığı röportaj Kürt sorununda gelinen noktanın anlaşılması ve değerlendirilmesi bakımından önemli ipuçları içeriyor.

Karayılan'ın ifadelerindeki somutluklar şunlar: Silahla PKK'nın ortadan kaldırılması olanaksızdır ve bu açıdan PKK kendisine ileri derecede güvenmektedir.

PKK'nın silah bırakmaya niyeti yoktur. Karayılan, silahsız ve arkasında büyük bir oy desteği bulunan DTP'ye karşı ordunun ve AKP'nin ortaya koyduğu yok sayıcı tutumu, silah bırakmanın işe yaramayacağının göstergesi olarak kullanmaktadır.

PKK Kürt sorununun çözümünde kendisini esas taraflardan birisi olarak tanımlamaktadır ve elindeki gücü denkleme dahil olmak açısından en etkili biçimde kullanmaya devam edecektir.

PKK Türkiye'nin kendi Kürt sorununu çözmekte gösterdiği düşük performansın AB'deki Türkiye karşıtlarının elini güçlendirdiğini belirtmekte ve AKP'yi de bunu anlamamakla eleştirmektedir. Karayılan'ın bu argümanı Türkiye'ye AB üzerinden mesaj göndermek anlamına gelmektedir.

PKK ordunun, Kürt gerçekliğine ilişkin olarak yeni bir açılım yapmak istediği kanaatine sahiptir, ancak bunu yetersiz bulmaktadır.

PKK, Kürt sorununun çözümündeki esas stratejisini AB-ABD-Türkiye arasındaki çatlaklara sonuna kadar oynamak ve bu çatlaklar boyunca kendisine manevra alanı yaratmak olarak belirlemiştir. Bu strateji içinde kesinlikle sınıfsal bir bakış açısı yoktur.

* * *

Gerçeği nedir bilemeyiz: Ancak, röportajın, ABD dış işleri bakanının, devlet başkanının ve genelkurmay başkanının sırayla Türkiye'yi ziyaretlerinin hemen ertesine ve Kuzey Irak'ta yapılması düşünülen Kürt konferansı hakkında bir belirsizliğin ortaya çıktığı bu günlere denk gelmesi, Hasan Cemal'in resmi bir görevle de yüklü olarak Kandil'e çıkarılmış olabileceği düşüncesini akla getirmektedir. Kandil inişinde değerlendirmelerini almak üzere Gül ve Çiçek tarafından da makama davet edilmiş olması bu bakımdan önemlidir.

* * *

PKK Karayılan'ın ağzından, silahsız çözümün ötesinde, Türkiye'nin sınır bütünlüğünü kabul ettiğini, ayrı bir devlet istemediğini açıklamış bulunmaktadır.

Siyasal çözüm olarak demokratik özerklik (kimi kez de başka isimle) dile getirilmektedir. Bu, yerel yönetimlerin siyasal ve idari yetkilerinin artırılacağı, Kürt illerindeki özerk idari yapılara ana dilde eğitimi güvenceye alacak siyasal yetkilerin verileceği bir idare biçimidir.

Bu proje, uzun zamandır kapitalist-emperyalist odaklar ve sermaye sınıfı tarafından gündemde tutulan desantralizasyon formülüyle önemli derecede örtüşmektedir. Burjuvazi, sermaye hareketlerini serbestleştirip, hızlandırmak, sermaye hareketleri açısından ulus devletlerce zamanında konulmuş mali, hukuki, siyasal engellerden kurtulabilmek için desantralizasyonu önermektedir. Desantralizasyon, hangi isimle olursa olsun ve hangi kısmi kazanımları yerelliklere tanırsa tanısın burjuva sınıfının siyasetidir ve burjuvazinin buradaki amacı sermayeden bakir bölgeleri kazanmaktır. Desantralizasyon ile Kürt illerindeki kapitalizasyon tamamlanacaktır. Bu bölgeye sermayenin akabilmesi bir yandan da siyasal ve askeri istikrar gerektirmektedir. Dolayısıyla, demokratik özerklik önerisi hem Kürt hareketinin hem de sermaye sınıfının çıkarları açısından bir orta nokta gibi görünmektedir.

Sosyalistlerin Kürt sorunundaki önerisi, silahların susmasına yarayacak olsa bile, bu olamaz.

* * *

Öte yandan, siyasetin Türk aktörlerinin ve ordunun bu çözümü sindirmelerinde sorunlar yaşanacağı da açıktır. Sıkıntı 90 yıllık inkarcı ve şiddete dayalı politikalarla şekillendirilmiş toplumsal bilincin, özerklik fikrine alıştırılması noktasındadır. Bu çözümün MHP'deki yükselişi ivmelendireceği, ordunun (son olarak Başbuğ'un açıklamalarında kendisini gösteren) yeni koşullara uyum çabalarının pek çok ofsayt pozisyon yaratacağı, bu kurumun "güvenilirliğini" sarsacağı öngörülebilir. Benzer hazımsızlık sorununu Kürt tarafında da beklemek gerekir.

* * *

Bütün bunların, Kürt sorununun sınıfsal çözümü açısından yeni fırsatlar yaratacağı açıktır. Sosyalist mücadelenin hedefinde sosyalizm vardır. Türk ve Kürt emekçi sınıflarını emperyalist güç odaklarının yörüngesine oturtacak, bu topraklardaki sermaye tahakkümünü artıracak girişimlerin hiç birisi bu hedefle uyuşmaz. Yapılması gereken şey, kaderleri ortak Türk ve Kürt emekçi sınıflarını, tek gerçekçi ortak gelecekleri için, ortak bir yola sokabilmektir. Bu topraklarda, bunun için uygun ortam ve ideolojik-siyasal araçlar vardır.