İslam bu

Diyanet’in dini kavramlar sözlüğündeki nikah ve buluğ başlıklarında yer alan açıklamaların basına yansıması tartışmalara yol açtı. Nasıl açmasın ki? Söz konusu olan çocuklarımız.

Diyanet 9 yaşındaki kız ve 12 yaşındaki erkek çocukların buluğa ermiş, yani dinen mükellef hale gelmiş olduklarını, dolayısıyla evlenebileceklerini belirtiyor. Sonradan geri adım attılar ama, tanımlar tam böyle.

Bu gibi fetvalara karşı “İslam bu değil”, “yanlış yorumlanıyor” gibi açıklamalarla karşı durulamaz, bu yumuşak tavırlarla çocuklarımızı koruyamayız.

İslam hukukunu belirleyen başlıca düzenlemeler Kuran, sünnet ve hadis. Özellikle son ikisi o dönemdeki kayıt sisteminin yetersizliği nedeniyle tahrifata, yoruma da çok açık. Ama böyle olmaları İslam’ın kendilerine önem atfetmesini engellemiyor.

Her neyse, Diyanet nikah ile buluğ başlıklarında çizdiği çerçeveyi kafasından uydurmuyor:

Çocuk evliliği Kuran’da var. Hem de daha adet bile görmemiş kız çocuğunun kocası tarafından boşanması konu edilerek ele alınıyor. Yani bizim Diyanet 9 yaşında buluğa ermiş kız çocuğunun evlenebileceğinden söz ederken, Kuran’ın boşanmayı düzenleyen Talak suresinin 4. ayetinde erkeğe adet görmeyen “kadın”ı nasıl boşayacağına dair düzenleme yapılıyor. Yani Kuran adet görmeyen kız çocuğuyla bile evlenilebileceğini kabul ediyor.

Sonra: Muhammed bilindiği gibi 13 evlilik yapıyor. Bunların içinde Ayşe ile olanı o günlerde de tartışma konusu oluyor. Çünkü Ayşe Muhammed’in yakın arkadaşı ve ilk halife Ebu Bekir’in kızı ve aslında bir başkasıyla evlilik sözleşmesi var. Muhammed baskıyla ve Ebu Bekir’in pek de rızasının olmadığı anlaşılan bir şekilde mevcut sözleşmeyi bozduruyor, Ayşe’yi 6 yaşında nişanlayıp, 9 yaşında da karısı yapıyor.

İslamcı çevreler çocuk evliliğini bugün de Muhammed’in bu sünnetine dayanarak savunuyorlar. Kimileri ise Muhammed ile evlendiği dönemde Ayşe’nin 15 yaşında olması gerektiğini iddia ederek, çocuk evliliği işinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Oysa ortada hadis mevcut: Muhammed el-Buhari’nin Sahih-i Buhari isimli hadis kitabındaki 1553 sayılı İsra ve Mi Rac hadisi. Burada Ayşe’nin kendisinin; Muhammed ile nişanlandığında 6 yaşında bir kız olduğunu, sonra Medine’ye Haris Bin Hazrec’in evine taşındıklarını, burada hastalandığını, saçlarının döküldüğünü, sonra yeniden uzadığını (muhtemelen geçen zamanı tasvir ediyor), sonra salıncakta oynarken alınıp Muhammed’in evine götürülerek teslim edildiğini ve o zamanki yaşının da 9 olduğunu anlattığı yazıyor.

Turan Dursun ise ünlü Hint “İslam alimi” Tehanevi’nin Keşşaf isimli eserini kaynak göstererek İslam hukukunda 9 yaşına gelmiş kız çocuğunun şehvet konusu (müştehat) olduğunu, onunla evlenilebileceğini, hatta 5 yaşındaki bir kız çocuğunun bile şehvet ve evlilik konusu olabileceğini aktarıyor.

Yeterince açık mı? İslam bu.

Peki bütün bunlar normal mi?

İslam’ın içine doğduğu koşullar bağlamında bir anlamda normal. İslam göçebe, çoban, ataerkil Arap çöllerinde gezinen Bedevi kabileleri birleştirmek ve yerleşik hayata geçirip devletleştirmek üzere ortaya çıktı. O dönemde kadının adı yoktu, çocuk evlilikleri, erkek için çok eşlilik kuraldı. Kuran kimi kısmi reformlarla mevcut toplumsallığı düzenledi. Köleci bir sistemden söz ediyoruz.

Ama bu kadar. Bedevi kabilelerin normali günümüze taşınmaya kalkıldığında, bu, gerici ve akıl dışı bir tutum olur.

Üstelik normal dediğimiz bu yaşam tarzının çocuklar ve kadınlar için, o günün toplumsallığında dahi hiç de insani ve sağlıklı olmadığı da ayrıca kabul edilmeli. İslam erkeğin 9 yaşında bir kız çocuğu-karısını nasıl boşaması gerektiğine dair kurallar belirledi, ama, gelişmemiş pelvis yapıları bebeklerini doğurmalarına izin vermeyen kız çocuklarının doğum eylemi sırasında hayatlarını kaybetmesine gözlerini kapadı.

Hiç kimse 1500 yıl öncesinin normlarını, hiçbir gerekçeyle, hiçbir biçimde bugüne taşıma hakkına sahip değil. 1500 yıl öncesinin kurallarına uymak-inanmak isteyenler, inançları başkalarını ve birlikte paylaşmak zorunda olduğumuz bu hayatı etkilemeyecekse eğer, kendileri bilirler, ama kendi çocuklarını bile o inançları doğrultusunda yetiştirme hakkına sahip olmadıklarını bilmeliler.

Türkiye’de gericiliğe karşı mücadele ancak bu açıklıkla yapılabilir. Dinin toplumsal hayatı düzenlemesine izin verilemez, dinle akli bir zeminde anlaşılamaz, dinle bir orta yol bulunamaz.

Ortak hayatımızda bize yol gösterecek tek rehber akıl ve bilim olmak zorunda.