Gaziantep’ten savaşa giden yol

AKP kendi kurcaladığı senaryonun gereği olarak kaosa, savaşa doğru sürükleniyor. Öyle ya da böyle.

Arap Baharı diyerek övdükleri operasyonun zorunlu sonucudur bu. Çünkü Arap Baharı ABD’nin bölgesel yeniden düzenleyici askeri, siyasal, ideolojik faaliyetidir.

Demokrat ve Cumhuriyetçi ABD’nin dış politikadaki farklılığıdır Arap Baharı. Cumhuriyetçi Reagan-Bush çizgisinin dış politika stratejisi, doğrudan müdahale şeklinde iken, Demokrat Clinton-Obama çizgisininki müdahaleyi taşeronlar eliyle gerçekleştirmek yönünde gelişmiştir. Anlaşılan, böylesinin dünya kamuoyuna demokrasi olarak sunulması kolay olmaktadır.

Bu faaliyet içinde, yol gösterici, öncü, yönlendirici, kapsayıcı bir rol kapabileceğini varsayan AKP duvara toslamıştır.

ABD ajandasında Suriye’nin kaderinde de parçalanmak vardır. Bunun için belirlenen esas aktör ise AKP Türkiye’sidir.

ABD-NATO’nun Suriye konusunda Libya ve Mısır’dan daha sakınık davranmalarının nedeni Rusya ve Çin muhalefetidir. Dolayısıyla AKP kendi başınadır ve ABD dış işleri açıkça AKP’ye Suriye’ye daha açık müdahale misyonu yükleyerek kendisini “kanıtlama” fırsatı da sunmaktadır.

Strateji şöyledir: ABD dışarıda duracak, AKP vuracaktır. Bir noktadan sonra, Suriye içindeki çete faaliyetlerini desteklemek, Suriye’de savaşan cihad güçlerinin tedavisi ve dinlendirilmesiyle uğraşmak, Arap ülkelerince finanse edilen silahların Suriye’ye geçişini sağlamak gibi lojistik desteğin önemi ve yeterliliği kalmamaktadır.

Esad’ın Halep savaşını lehine çevirmeye başladığı şu günlerde bu yetersizlik iyice açığa çıkmaktadır. En azından Esad’ın devrilmesi açısından Türkiye’nin daha aktif rol üstlenmesi gerekmektedir. ABD AKP’nin konuşup, iş yapmamasından şikayetçidir.

AKP ise bölgesel ilişkilerinin Arap saçına döndüğünü görmekte, özellikle Rusya ve İran ile olan ilişkilerinin askeri sorunlar da çıkarabileceğini anlamakta ve taşın altına elini yalnız başına sokmak istememektedir.

İşte bu nokta çaresizliğidir. Çünkü en başından beri, ta Tunus’tan itibaren mangalda kül bırakmamıştır. Artık edilen onca lafın gereğinin yerine getirilmesi zamanıdır. Bu zorunluluk AKP’yi Suriye’ye yönelik askeri bir operasyonda yalnızlığa da mahkum etmektedir.

Gaziantep olayını bu bağlamda değerlendirmek uygun olur.

Kim tarafından gerçekleştirildiğinden tamamen bağımsız olarak Gaziantep olayı AKP’yi Suriye müdahalesine biraz daha mahkum kılmıştır.

Bombalama, kamuoyunu Suriye’ye müdahale konusuna biraz daha sıcaklaştırmıştır. Bombalamanın PKK üzerine yıkıldığı ve PKK’nin Suriye tarafından beslendiğinin uzunca süredir işlendiği böyle bir konjonktürde savaş daha reel bir olasılık olarak gündeme girmektedir.

Artık her şey AKP’yi Suriye’ye tek başına müdahaleye mecbur bırakmakta ve her şey Suriye’ye daha çok müdahaleyi meşrulaştırmaktadır.

Aslında böyle bakıldığında, bombalamanın PKK dışı aktörlerce gerçekleştirilmiş olma olasılığı daha akla yakındır.

İki ay önce ABD’nin üç önemli “düşünce” kuruluşunun gerçekleştirdikleri “senaryo” çalışması da böyle düşünmenin daha doğru olduğunu göstermektedir.

Senaryolar havada uçuşmuş, Türkiye’yi savaşın içine çekmenin yollarından birisi olarak Suriye sınırındaki büyük illerde bombalı eylemler de gündeme gelmiştir. Bu kadar da değil senaryoların bütün algoritmaları uygulamaya konulmuştur.

PKK’yi, hükümetin Suriye politikasını eleştirenleri hedef tahtasına koymak kolaydır. Eleştirileri hiç dikkate almayan Amerikancı politikaların Türkiye’yi nereye getirdiğiyse ortadadır.

Esad rejiminin Türkiye’yi savaşın içine çekmek için özel olarak Kürtleri kullandığı argümanı tam bir saçmalıktır. Onca işin arasında Esad’ın bir de Türkiye ile doğrudan bir savaşı istemesi olası değildir.

O nedenle iç ve dış barış için mücadele edilmesi gereken emperyalizmdir.