Erdoğan’la işleri bitti

Uzun zamandır bunu yazıyoruz. Süreç savsasa bile durum aynı. Erdoğan konusundaki tutumlarının değiştiğini 17-25 Aralık operasyonu ile göstermişlerdi. O çapta bir işin sıradan bir aktör tarafından gerçekleştirilmesi mümkün değildir.

Kimi son gelişmeler saptamayı destekliyor. Amerika’daki davada, Rıza’nın kara para akladığının, Amerika’yı dolandırdığının, terörü finanse ettiğinin, bakanlara rüşvet verdiğinin, Emine Erdoğan’ın vakfına defalarca yüklü miktarda bağış yaptığının belgelenmesi. Üzerine kefaletle serbest bırakılma talebinin reddedilmesi.

Ayrıca, hafta sonunda titiz bir gazetecilik soruşturmasıyla Tolga Tanış’ın yazdıkları. Buna göre, Türkiye’deki kimi dernek ve vakıflar Suriye’de Nusra ve IŞİD’i finanse etmek üzere Kuveyt Türk Katılım Bankasını (KTKB) kullanıyorlar. Bankanın başkan yardımcısı, ABD’nin, İslamcı teröre yardım yapan vakıfları denetlememekle suçladığı Vakıflar Genel Müdürlüğünün başındaki kişi. Bu olay da bütün somut kanıtlarıyla birlikte Amerika’da bir mahkemeye yansımış durumda.

Erdoğan’ın kaderi ABD’nin elinde. Çok yüksek ihtimalle Türkiye’deki çeşitli bankaları, Erdoğan ve yakın çevresini kapsayan hukuksal bir süreç geliştirecekler ve en nihayetinde siyasi ve iş bankalara uzanacağı için iktisadi bir sonuç yaratmaya çalışacaklar.

Şu sorulabilir: ABD elindeki bu kozları, Suriye’de boyunu aşan işler yapan, IŞİD’in sınır geçişlerini hala engellemeyen, iç siyasi ortamı gerim gerim geren, AB ile ipleri koparan, Rusya ile NATO’yu karşı karşıya getirmek için uçak düşüren Erdoğan’ı yeniden istediği çizgiye çekmek için kullanamaz mı? Patenti Cüneyt Zapsu’ya ait olan “deliğe süpürmeyin, kullanın” seçeneği gündeme giremez mi?

Bunca yaşanandan sonra ABD’nin Erdoğan’a güvenme ihtimali yoktur. Bunu desteleyen son veri ABD eski başkan yardımcı ulusal güvenlik danışmanı Hannah’ın Foreign Policy’deki makalesi (15.6.2016) oldu. Bir cümlesi şöyle: “Erdoğan problemi giderek kötüleşiyor… Er ya da geç bir hesaplaşma günü yaşanması ihtimal dahilinde.” Hannah Erdoğan’ı NATO için problem olarak tanımlıyor.

Bu kadar da değil. Artık Türkiye, Erdoğan sayesinde cihatçı İslamcıların örgütlendiği bir durumunda ve bu durum batıyı fazlasıyla rahatsız ediyor.

Mutlaka üzerine gidecekler, yerine yenisini geçirmeye çalışacaklar. Temel sıkıntı, bu gibi durumlarda çok işlevsel bir aktör olan ordunun bizzat ABD’nin desteğiyle devre dışı bırakılmış olması. Ama bu konuda bile peşin hükümlü olmamak gerekir. Ordunun başındaki komutanın, eğitimini NATO istihbaratında aldığını biliyoruz.

Bütün bu değerlendirmelerimizden, kimilerinin düşündüğü gibi, Türkiye’deki muhalif enerjiyi yanlış taraflara yönlendirdiğimiz, bir dış müdahale beklentisi yaratarak düzenin çıkarına işler yaptığımız sonucu çıkmaz.

Yalnızca, realite buysa, bu realitiye göre konumlanmak gerektiğini, emperyalizmin yatırımını Erdoğansız bir Türkiye üzerine yaptığını, toplumun geniş kesimlerini bu projeye ikna etmek bakımından ipi biraz koyverdiğini göstermeye çalışıyoruz. Kürt hareketi bile “barış” sürecinin kesintiye uğramasının esas sorumlusunun Erdoğan olduğunu söylemiyor mu? Erdoğan olmasaydı Davutoğlu’nun batıyla daha uyumlu bir idare tarzı sergileyeceği varsayımı genel kabul görmüyor mu?

Türkiye’nin sorunlarını AKP yaratmadı. AKP Türkiye’nin sorunlarının üzerine yerleşti. AKP ve Erdoğan yalnızca sonuç. Dolayısıyla Türkiye Erdoğan-AKP kliğinin iktidardan indirilmesiyle düzlüğe çıkabilecek bir ülke değil. Tersine Erdoğansız Türkiye, muhalefeti tamamen paralize etme potansiyeline sahip bir düzen çözümü. Bize sosyoekonomik formasyon kapsamında bir değişiklik gerekiyor.

Bir geçiş dönemindeyiz ve Erdoğan bu süreçte fazlasıyla hata yapacak, yapıyor. Bütün dinamikler O’nu buna mecbur bırakıyor. Bu dönemi düzen dışına uç veren bir toplumsal enerjiyi büyütmek adına örgütlenmek için kullanmalıyız.