Erdoğan’ın yeni referans noktası: 23 Nisan 1920 Meclisi

Erdoğan son konuşmalarında, kendisine Cumhuriyet tarihi içinde yeni bir referans noktası oluşturmaya çalışıyor. Bunun için 23 Nisan 1920’ye ve Birinci Meclis’e gönderme yapıyor. Bunda, laiklik ve Cumhuriyet-Atatürk karşıtlığı bağlamında partisine yöneltilen eleştirilerin etkisi var.

* * *

AKP’nin bu yeni ideolojik argümantasyonunu yorumlamadan önce kimi tarihsel dönemeçleri hatırlamak gerekir:

Birinci meclis 23 Nisan 1920’te açıldı. Bileşiminde aşiret liderlerinin, toprak ağalarının, dini önderlerin önemli bir ağırlığı vardı. Nitekim Mustafa Kemal 1919 yılında Samsun’dan başlattığı ve Ankara’da sonlanan Anadolu turunda bu kesimlerin Kurtuluş Savaşı’na desteğini almayı amaçlamıştı.

Birinci Meclis, ilk oturumunda halife ve sultan VI. Mehmet’e bağlılık yemini etmişti. Henüz Cumhuriyet’in lafı edilmiyordu. Saltanatın kaldırılması 1 Kasım 1922’de gerçekleşecekti.

27 Ekim 1923’te mevcut hükümetin Mustafa Kemal’in isteğiyle istifa etmesi üzerine, İkinci Meclis Türkiye’nin yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğunu açıklayarak 29 Ekim 1923 tarihinde açıldı.

Bu tarihten sonraki gelişmeler bugün Erdoğan ve ekibini rahatsız eden yönde seyretti ve Cumhuriyet’in temel özellikleri arasında kabul edilen laiklik bu süreçte tesis edildi.

3 Mart 1924’te halifelik kaldırıldı.

20 Nisan 1924’te yürürlüğe giren Anayasa ile devletin yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğu hükme bağlandı. Ancak dininin İslam olduğu kuralı korundu.

1925’te tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı.

1926’da yayımlanan Medeni Kanun ile hukukun laiklik ilkesiyle şekillendirilmesi bakımından önemli bir adım atılmış oldu.

1928 yılında “devletin dini İslam’dır” tanımı anayasadan kaldırıldı.

Laiklik ilkesi 1931 yılında CHP’nin programına girdi.

Din dersleri 1933 yılında ders programlarından çıkarıldı.

1937 yılında anayasanın ikinci maddesinde yapılan değişiklikle Türkiye devletinin, “cumhuriyetçi, milliyetçi, laik, halkçı, devletçi ve inkılapçı” olduğu belirtildi.

* * *

Erdoğan şimdi 1920 Meclis’ini referans olarak kabul ederken, bir yandan o Meclis’in dini bileşimini ve sultana bağlılığını yeniden örnekleştirerek yüceltiyor bir yandan da kendi ideolojik dokusunu Cumhuriyet’in bu “orijinal” halini kapsayacak yönde şekillendirmeyi hedefliyor.

Öte yandan ise 1923’ten itibaren planlı biçimde gündeme getirilen laisist politikaların tümünü reddetmiş oluyor. Bu girişim yeni ve “demokrat” bir Mustafa Kemal tanımlama girişimidir ve Erdoğan kendi ideolojik çerçevesine, sultanla, hilafetle barışık ve laik olmayan Mustafa Kemal’i dahil etmeye çalışmaktadır.

Böyledir, ama, bu yeni Mustafa Kemal arayışı, açıkça, Erdoğan’ın, aydınlanmacı karakteri ön planda bulunan Haziran Ayaklanmasının karşısındaki yenilgisinin bir ürünü ve tescilidir.

Üstelik Atatürk’ü ikiye bölerek bunlardan birisine sahip çıkmak hiç de inandırıcı değildir.

* * *

Öte yandan, tarihe bu taraflı müdahalenin karşısında Kemalist cephenin nasıl bir reaksiyon geliştireceği ise ayrıca önemli bir konudur.

Çünkü Atatürk’ün 1920 ve1923’te sergilediği profiller gerçekten de tamamen farklıdırlar ve zaten Erdoğan bu noktaya oynamaktadır.

İlk aşamada kafasındaki Cumhuriyet rejimini kurmak açısından güç toplayan ve bu amaçla değişik sosyal ve sınıfsal kesimlerle ittifak arayışı içinde bulunan Atatürk vardır.

1923 ve hele hele 1924 sonrasında ise konsolide ettiği güçle kafasındaki plan doğrultusunda ittifaklarını ayıklayan Atatürk.

Yeni rejimin kuruluşu bakımından gayet olağan ve siyasal yasaları bakımından anlaşılır bir seyir.

* * *

Olağan ve anlaşılır olan bu taktisyenliğin demokrasi ve demokratlık kavramlarının içine sığmayacağı ise açık.

İşte bu noktada Kemalist cephenin nasıl tavır alacağı çok önemli. 1920 Meclisi’nin siyasi ve sosyal içeriğini pas geçerek 1923’e sahip çıkmak Atatürk’ü ofsayta düşürmek, 1920 Atatürk’ünü olduğu gibi sahiplenmek ise açık biçimde laisizmi terk ederek Erdoğan’ın istediği çizgiye düşmek anlamına gelecek çünkü.