Emperyalizm ve Kürt hareketinin bu konudaki vurdumduymazlığı üzerine

Emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşaması.

Tanımlayıcı kriterleri mali sermayenin sanayi sermayesiyle birleşmesi, tekellerin egemenliği, sermaye ihracı, dünyanın tekeller arasında bölüşülmesi, ülkelerin tekeller tarafından coğrafi olarak paylaşılması. Tümü diyalektik ilişki içindedirler.

Sermaye birikimi 16. yüzyıldan itibaren İngiltere merkezli olarak ortaya çıktı. Senyörlükleri birleştirdi, merkezi devlet yapısını yarattı. Kapitalizm sermaye devleti olarak siyasallaştı.

Emperyalizm iktisadi, siyasi, askeri bütünlüğü olan bir yapıdır. Paylaşım, yeniden paylaşım, yani savaş bu yapının var oluş halidir.

Bu var oluş hali içinde, emperyalizme karşı savaşmayan, emperyalistler için savaşmış olur.

*****

Emperyalizm merkez çevre hiyerarşisidir. Ama bu gerçeklik çevre ülkelerin burjuvazilerinin ulusal, antiemperyalist duyarlılıklarının olduğu anlamına kesinlikle gelmez.

Çevre ülke burjuvazisi işbirlikçi ve işçi sınıfına düşmandır. İşçi sınıfının kurtuluşu bir blok halini almış tekelci sermayeye karşı vereceği mücadeleye bağlıdır.

*****

Bütün bu nedenlerle, halkını, yani ülkesini savunan her siyaset için antiemperyalizm gerek koşuldur.

*****

Emperyalizmin egemenliği en nihayetinde askeridir. Tekeller devletlerinin ordularıyla işgal ederler. Tekelci devlet kapitalizmi tanımı buradan gelir.

Kore, Irak, Suriye ve birkaç yıl önce “Bahar”ın muştulandığı Arap coğrafyası bu bakımdan çarpıcı yeni örneklerdir. Bu ülkelerin kapitalize edilmesi iktisadi hedefken, bu hedef emperyalist ülkeler arasındaki rekabeti, bu da devlet tekelci askeri müdahaleleri ve savaşları zorunlu kılmaktadır.

Yeniden: Savaştaysan tarafsın, emperyalizme karşı değilsen emperyalizmin safındasın.

*****

Emperyalizm bazen de daha dolaylı işgal mekanizmaları icat eder.

Örneğin Afganistan’ı Sovyetler için bataklığa çevirmek amacıyla ABD’nin Taliban’ı yaratması, daha sonra yine Taliban’ı gerekçe olarak kullanıp Afganistan’ı işgal etmesi böyledir.

Turuncu devrimler gerçekliği böyledir.

Irak ve Suriye’de El Kaide’den yarattıkları IŞİD’ı Suriye’ye müdahalenin kılavuzu olarak kullanmaları böyledir.

*****

IŞİD; Suriye rejimini yıkmak, Suriye’yi içinden çıkılmaz bir kaos ortamına çevirmek, bölgeye yerleşmeyi meşrulaştırmak ve AKP’yi Suriye’de kullanmak amaçlarıyla ABD tarafından yaratıldı.

ABD’nin Kürt hareketine yönelik olarak da açık planları var: Kürtleri IŞİD bahanesiyle Suriye savaşına dahil etmek, Esad’ı ve aynı zamanda Türkiye’yi Kürt hareketi üzerinden sıkıştırmak, kendi hakimiyetinde Kürt devletleşmesi sürecini geliştirmek.

*****

Kürt hareketinin ağırlık merkezi bugün Suriye’dir. Niyet Suriye’deki karmaşadan bir bölge koparmaktır.

Bu niyetin ABD tarafından görülmediği ve/veya mevcut kaosta bu doğrultuda sonuç elde etmenin mümkün olduğu düşünülmektedir.

Ne olursa olsun bu tutum en azından karşısındakinin gücünü hesaplayamayan ve emperyalist plana entegre olmuş bir stratejinin göstergesidir.

ABD’nin yarattığı düşmana karşı, ABD silahlarıyla, ABD’nin belirlediği planlar dahilinde savaşmanın neticesinin ABD’nin belirleyeceği bir noktaya bağlanacağı, Suriye’de bir bölgeye yerleşilse bile bunun yeni bir ABD eyaleti olacağı gerçeği kavranmak istenmemektedir.

*****

Kürt hareketi emperyalizm olgusunu görmezden gelmekte ve/veya emperyalizmin gücünü küçümsemekte ve/veya ABD’nin kendi emperyal planları doğrultusunda kendisine tahsis etmiş bulunduğu alanı kendi gücüyle elde etmiş yanılgısına kapılmaktadır.

*****

Sorun kimi kez de densizlik derecesinde görüntülenir.

2. Dünya Savaşı’ndan hemen önce Almanya ile SSCB arasındaki (Ribbentrop-Molotov) saldırmazlık anlaşması, antiemperyalizmin gardını düşürmek üzere, emperyalizmle işbirliği yapılabileceğine dair bir örnek olarak kullanılır.

1917 sosyalist devrimi ve bu devrimin yarattığı 170 milyon nüfuslu bağımsız, egemen ve Nazi iktidarını devirmek amaçlı zaman kazanmaya oynayan Sovyet devleti ile ABD’nin silahlandırdığı ve herkesin bir tarafa doğru çekiştirdiği YPG aynı kefeye konulur.

*****

Emperyalizm gerçekliğinin görmezden gelinmesi, antiemperyalizmin milliyetçilik, vb olarak reddedilmesi vahim bir teorik hatadır.

Bu hata, bağımsızlık kavramının hiç kullanılmadığı bir siyasi ortam içinde mülkiyet ilişkilerinden azade biçimde özgürlük fetişi olarak somutlanır.

Sınıfsal çelişkilerin bulunduğu özel mülkiyetçi rejimde halk sınıflarının özgürlüğünden söz edilemeyeceği gerçeği gizlenir.

Bu haliyle özgürlük retoriğinin kendisi Kürt hareketinin burjuva sınıfsal karakterini ortaya koyar.

Antiemperyalizmi unutmuş bir hareketin kendisinin bile özgür davranma şansı hiç yoktur.