Düğün

Muhteşem oldu. Böyle olmalıydı. Dünya alem görmeliydi. Saray nasıl 1000 odalıysa, düğün de nam salmalıydı. Yakışanı, bekleneni yaptılar. Katar’dan katar katar saraylı getirdiler.

6000 kişiyi çağırdılar. Çevresini barikatlarla çevirdiler. Kim bilir neler yiyip, içtiler.  Kesin sofralarında kuş sütü eksik değildi. Yiyip içemeyenler “gözlerine dizlerine dursun” türünden kötü fikirleri akıllarından geçirip, günaha girmesin diye bu önlem kesin alınmalıydı. Milleti günaha sokmak suretiyle günah işlemenin manası yoktu.

Gerçi dinlerinde “komşusu aç iken tok yatağa giren”lerden olmamak emredilmişti, ama olsundu. Bu kadarcık ihlalin devletin ali çıkarları uğruna lafı bile edilmezdi.

Bir gün öncesi Soma katliamının ikinci sene-i devriyesiydi. Yönetimlerinin icraatları nedeniyle tarımdan karnını doyuramayan 300’den fazla insan toprak altında, suda boğulma nedeniyle katlolmuş, bundan hiçbir sorumluluk hissetmemişlerdi. Mahkemeleri şirket sahiplerinde herhangi bir kusur bulmamak namına bin bir takla atmaktayken kız evlendirmek, bunu dünyaya reklam etmek de ancak memlekete karşı hissedilen büyük aşkla açıklanabilirdi.

Nikah şahitleri de tamdı. Pakistan, Lübnan, Arnavutluk, Bosna Hersek yüksek yetkilileri dış temsiliyet sağladılar. Gerçi bu katılım Bilal’inkine göre epey düşük profilli kaldı. Hatırlarsınız O’nunkinin şahidi Berlusconi idi. Gerçi o zaman da adı epey yolsuzluk skandalıyla anılıyordu ve sonradan başına bu sebepten gelmeyen de kalmadı. Belki de bir düğünlerini daha bu gavurların yolsuzluklarıyla kirletmemek namına böyle bir önlem alınmış, bu kez yalnızca yüksek İslam ve Arap kültürünün temsiliyetine izin verilmişti.

Anlaşılan Davutoğlu ayrılmadan önceki son görevini yerine getirdi. Getirenin, götürenin karşısında boynu kıldan ince görünmeliydi. Gül ise içinden bir türlü atıp kurtulmayı beceremediği sıkıntısıyla bu ortamda da yüksekten ve bıyığının altından tebessüm etti.

İçlerinde özellikle anılmayı hak edeni bana kalırsa kurmayın genel başkanıydı. Sonradan sosyal medyada pek çok velvele koparıldı. Aynı gün asker cenazeleri vardı, bizim paşa nikah töreninde keyif çatıyor manasına. Doğru, ama saçmaydı. Saçmaydı, zira, terörle mücadeleyi büyük bir azimle ifa eden birisinden, böyle mühim bir devlet görevi yerine askerin cenaze törenine katılmasını beklemek kendisine yapılacak en büyük hakaret olurdu.

Beklenemezdi, zira önü, hükümet tarafından, kendi önündeki üç komutanın önünün tıkanması suretiyle özel olarak açılmıştı, yani şimdi görevini yerine getiriyordu. Ve zaten büyük bir devlet adamıydı, devletin yanında olmayacak da ne yapacaktı:  Pentagondan madalyalıydı. Madalyasını da 2003’de kendi askerlerinin kafasına çuval geçiren Amerikalı komutanın elinden almıştı.

Anlayacağınız düğün müthişti. Herkes görevinin bilincinde, her şey yerli yerindeydi. Bu manzaraya halkın tanıklık etmesi seviyeyi düşürürdü.

Bir yerde okudum. Düğünde 800 bin TL’lik takı bekleniyormuş. Anlayamadım. Takı ne ola ki, düğün bu, aşk söz konusu, samanlık seyran olacak iken, maddiyatın ne işi var diye düşündüm. Sonra, bu para kaç asgari ücretlinin kaç yıllık geçimidir konularına takıldım. Salaklık işte. Ne anlarsın bu işlerden. Koskoca devletin başkanının kızı evleniyor. Ancak benim gibi muhterislerin, tepeden inmecilerin, darbecilerin, elitistlerin takacağı konular bunlar.

Büyük ihtişam. Son Osmanlılar gibi. Kapitülasyonlar, entrikalar, haremler, adam paketlemeler. Devletimiz işte böyle güçlü.

Güzel. Çıkaracağımız çok dersler, yerine getireceğimiz büyük görevler var. İhtişamsa ihtişam, şaşaa ise şaşaa, düğünse düğün, söz, bizimki burjuvazi hariç,  yaklaşık 80 milyon kişinin katılımıyla olacak. Orada artı değeri pay edeceğiz. İsteyen girebilecek, paravan maravan olmayacak. Herkes şimdiden davetli.