Davos'ta Türkiye İsrail Kenetlenmesi

Emperyalist dünyada, eğer merkez liginde değilseniz, "ayakta kalabilmenin" yolu altemperyalistleşmektir. Bunu ilk ve en iyi fark eden Özal olmuştu. Ortadoğu, Balkanlar, Türki Cumhuriyetler göz dikilen bölgelerdi, halen de öyleler.

Ancak planın en fazla derecede ete kemiğe büründüğü dönem şüphesiz AKP'li yıllardır. Bunda iki belirleyici etken vardır: Birincisi Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle, Türkiye'nin Batı ile sosyalist blok arasındaki zorunlu sıkışmışlık durumunun ortadan kalkmasıdır. İkincisi ise, 2000'den beri sermaye akışının etkisiyle, Türkiye'nin Ortadoğu ülkeleri içinde farklılaşan ekonomik konumudur. Tabi bunlara İslami ideolojinin "dayanışmacı", fetihçi ve dini referanslarla birleştirici özelliklerini de eklemeliyiz. Bu ideolojik motiflerin etkisiyle, AKP iktidarı, kendi yakın bölgesinde, bölge halklarının da daha "içeriden" ve "kardeşçe" algıladıkları bir fonksiyonu kendisine görev olarak biçmektedir.

AKP'nin sürekli olarak ara buluculuk işlevinden söz etmesi, nerede bir sorun varsa oraya işgalcilerle mazlumlar arasındaki ilişkileri yeniden tesis edecek yegane siyasal kuvvet olarak koşması bundandır. Kısaca, arabuluculuk, Türkiye'nin altemperyalistleşme formülü olarak benimsenmektedir. Arabuluculuk, yani, işgalci kuvvetleri ve işgali tanımak, ancak bunu işgale uğrayanların da rızasını alacak şekilde sonuçlandırmak. Ne diyorlardı: "Bizim kültürümüzde sadaka meşrudur." Aynı şey: İşgalde anlaşacağız.

Ortadoğu planlarının Türkiye tarafını ifade eden yüzü budur. Ancak söz konusu olan altemperyalistleşmek ise, o zaman esas önemli olan emperyalistlerin Türkiye'ye nasıl baktıklarıdır.

"Gazze'ye Ergenekon Kuşatması" başlıklı yazımda, "Ortadoğu'nun Müslüman halklarını (gerektiğinde uzlaştırıcı rolüne soyunarak) içeriden vuracak stratejik bir ortağa gereksinim vardır" diye yazmıştım. Emperyalistlerin Türkiye'ye bakışı açısından durum kısaca budur.

AKP Türkiye'ye bir misyon tanımlamakta, ancak esas önemlisi, bu atak, emperyalistlerin bölgesel projeleri açısından ortaya çıkan açığa tam olarak oturmaktadır. Bölgede istenilen şey İsrail üzerinden yürütülen huruç harekatını "insanileştirecek", İslami radikalizmi yumuşatacak (zaten ılımlı İslam denmiyor mu ?) bir açılımdır. Çünkü, İsrail saldırganlığı, İran İslam radikalizmine yaramaktadır.

Davos'ta yaşanan "kriz" bu nedenle tam yerini bulmuştur. Erdoğan'ın çıkışı tabi ki ucuz kahramanlıktır. İsrail ile her tür ilişkiyi sürdüreceksiniz ve gücünüz ancak bir panelde ses yükseltmekle sınırlı kalacak. Ancak, Ortadoğu halklarının acısı o denli büyüktür ve bu halklar o denli yalnızdır ki, bu kadarlık bir çıkış bile, ertesi gün Gazze'de kitlesel bir mitingle kutsanmaya yetmiştir.

AKP ve Erdoğan hem içeride hem de dış İslam aleminde kahramandırlar. Ama esas önemlisi Onlar emperyalizmin kahramanlarıdır. Bir kahraman yaratılmış Türkiye'deki yerel seçimler ve Ortadoğu'daki emperyalist projeler garantiye alınmıştır. Bu bir İsrail Türkiye kenetlenmesidir. Tartışmanın hemen ertesi günü "gerginliği" düzeltmeye yönelik değişik müdahaleler olmuştur. Ancak bana kalırsa en önemlisi, İsrail üst düzeyinden gelen, "bölgede İran etkisini kırmak için Türkiye'ye ihtiyaç var" açıklamasıdır.

Hakkını yemeyelim, AKP son derece dinamik, atılgan, cesur ve kendine güvenlidir, yeni görevler talep etmekte, bu görevlere ne denli uygun olduğunu göstermek için gereken girişimlerde bulunmaktan da çekinmemektedir. Davos'ta iş bitmiş, Erdoğan'ın rüştü onaylanmış, Türkiye rolü kapmıştır.

En hazini, Türkiye'nin Cumhuriyetçi güçlerinin Davos şovunu "diplomasiye uygun düşmüyor" gerekçesiyle eleştirmeleridir. Diplomasi... Ne için ? İsrail bombalayacak ve Cumhuriyetçi güçler diplomatik olarak susacaklar. Bir kere burada, en az AKP'ninki kadar rezil bir teslimiyet söz konusudur. İkinci olarak bu ekip gerçekten de dünyada olup bitenleri hiç anlamamaktadır. Çünkü onların tanımladığı türden diplomasi "soğuk savaş" öncesine aittir.

Türkiye başbakanına diplomasi kuralları gereği susmayı önermek, Gazze saldırıları ile birlikte ayaklanmış Türkiye ve Ortadoğu halklarının ihtiyaçlarından tamamen habersiz olmak ve gülünç duruma düşmek demektir. Davos ile birlikte, çok ciddi bir ekonomik kriz Mart öncesine yetişmediği taktirde, CHP'nin yerel seçimlerdeki bütün şansı da tükenmiştir.

Türkiye'nin en büyük şanssızlığı, Erdoğan'ın dediği gibi, monşerlerden oluşan bir Cumhuriyet ekibinin sol adına iş yapabiliyor olmasıdır.