Çarşafa Dolanmak

Kim ne derse desin, dini simgelerle giyinmek, gündelik yaşamı dini kurallar ve simgelerle düzenlemek, hukuku dini referans alarak yeniden yazmak, hem laisizmin hem de sekülarizmin tehdit altında olduğunu gösterir. Dinci gericilik denilen şey sosyal anlamda tam da bu ortamı ifade eder.

Dinci gericiliğin yükselişinde sol tükenişin belirleyici etkisi var. 12 Eylül darbesiyle amaçlanan şey solun ortadan kaldırılması, Türkiye'nin yeni bir ekonomik rejimin içine sokulmasıydı. Sosyal ve siyasal değerler açısından boşalan ortam ise bilinçli ve planlı olarak dinle dolduruldu. Üstelik bu operasyon dini sermayenin Türkiye'ye çekilmesi hedefiyle de uyumluydu.

Bugün gelinen noktada din her şeyin üzerini kaplayan bir örtü gibidir. Dinci gericilik solun toplumsallaşmasının önündeki engeldir. Çünkü Türkiye gibi sınıfsal çelişkilerin keskin olduğu ülkelerde sol demek kitle mücadelesi, mücadele demek de sol demektir ve bunlara karşı din tevekkülü sağlamaktadır. Din piyasacı ideolojinin önemli bir aracı olduğu gibi, piyasacılık da dine gereksinim duyar.

O nedenle, solun dinci gericilikle akılcı bir mücadeleyi perspektifi içine dahil etmesi gerekir. Bu ise geniş emekçi kesimlere gündelik sorunlar üzerinden temas eden ve ötesinde, sınıfa farklı bir dünyanın kapılarını aralayan ideolojik, örgütsel, siyasal açılımla olanaklı olabilir.

Bunun için 12 Eylül'ü, darbeci generalleri, Amerikancılığı, emperyalizmi, burjuvaziyi, sömürüyü, özelleştirmeleri hedef tahtasına yerleştirmek gerekir.

CHP bunların hiç birisini yapmadı. Zamanla da, harekat hattı içinde zaten ancak kısmen yer verebildiği halkçılık, devletçilik gibi ilkeleri tamamen bir kenara bıraktı ve yüzeysel bir laiklikle yetinir oldu.

Benimsenen laiklik anlayışı, CHP'yi kaçınılmaz olarak, orducu bir çizgiye yerleştirdi. Sovyetler'in yıkılması sonrasında pek popüler hale gelen sivil toplumculuk, CHP'nin bu tutumunu demokrasi karşıtlığı şeklinde kodlamayı bildi. Buna karşılık, dinci siyasetin, resmi ideolojiye karşı açtığı her cephe batıcılık, darbe karşıtlığı, demokrasi mücadelesi, sivilleşmenin savunulması anlamına geldi. Sonuçta Türkiye'nin en batıcı ve çağdaş görünen partisi, muhafazakarlıkla eşdeğer bir çizgiye takıldı.

Kısaca, Türkiye'de solu marjinalize eden faktör, O'nun solu bırakmasıdır. Ortadaki boşluk ise Avrupa yeni solunun ideolojik argümanlarını devşiren dinci gericilik tarafından doldurulmuştur.

CHP'nin çarşaf açılımını, Baykal'ın arkası gelmeyecek ve samimiyetsiz bir projesi ya da takiye olarak görmek yanlıştır. Bu açıdan sağcıların içinin rahat olması gerekir.

Tarihsel bir süreç yaşanıyor. CHP nasıl ki, 1980'lerden itibaren neoliberal saldırıya direnemeyip devletçiliği ve halkçılığı terk ettiyse, şimdi de Cumhuriyet rejiminden elinde kalan tek silah olan laiklik anlayışını bir kenara bırakıyor.

Başka türlüsü olanaklı değildir. CHP solda ne varsa büyük bir mirasyedi telaşıyla elinden çıkardığı, sol değerleri korumayı bilemediği için, şimdi, sağın elinde iyice gericileşmiş kitlelerin nabzına göre şerbet vermeyi seçmektedir. Soldan kopulunca, sağa doğru artık fren tutmamaktadır.

Evet, insanların giyimleri sol mücadeleye kabul edilmelerinin kriteri sayılmamalıdır. Ancak gelenlerin solun tanımlayıcı değerleri açısından nerede durdukları konusu eşik değer olacaktır. Son gelişmeler CHP'de böyle bir eşiğin kalmadığını gösteriyor.

CHP'nin bu yolla oyunu artırmasının olanağı da yoktur. Tam tersine kriz faktörünün etkisiyle yazacağı karı, bu şekilde yine kaybedecektir. Ancak tersi gerçekleşse de durum değişmeyecek, kravatlı, ceket mendilli yobazlar güçlenmiş olacaktır.

CHP bu haliyle solun önündeki en önemli siyasal ve ideolojik engeldir. Mesele CHP yönetimiyle ya da Baykal'la da sınırlı değildir. Esas mesele, bu öznelerin her yaptığını bir gerekçeyle içine sindiren ve sonuç itibariyle yaşanan bütün sorunlara göz yummayı alışkanlık haline getirmiş olan CHP tabanındadır.

Bizim bu sözlerimiz ise CHP'ye ya da CHP'lilere değil, kendisini hala solda görenlere ve önümüzdeki yerel seçimlerde CHP ile ittifak arayışına yönelmekte olan diğer sollaradır.