Cari Açık

Sonunda beklenen oldu. IMF'nin uyarısıyla hükümet cari açığı dikkate almak zorunda kaldı. Öngörülemeyen artışın 1.5 milyar YTL'lik bölümünün sağlık harcamalarından kaynaklandığı belirtildi. Yıl sonuna kadar 4.5 milyar YTL'lik bir kemer sıkma politikasının uygulanacağı açıklandı.

Cari açıktaki büyümenin mali sistemde büyük kırılganlıklar yarattığını, Türkiye'yi yeni bir 2000 krizine sürüklediğini soldan bakan iktisatçılar uzun zamandır söylüyorlardı. Borsada son 10 gündür yaşanan gelişmeler bunu doğrulamıştır. Sağlık harcamalarında bu tür bir artışın ortaya çıkacağını ise biz belirtiyorduk.

Belki en başta sağlık harcamalarında artış gerçekleşmesinin kötü bir şey olup olmadığını sormak gerekir. Çünkü böyle yansıtılıyor. Türkiye kişi başı yıllık sağlık harcaması 200 dolar olan bir ülke. Bunun da yalnızca birkaç doları koruyucu sağlık hizmetleri için gerçekleştiriliyor. Her iki rakam da nereden bakılırsa bakılsın son derece düşük. Türkiye kadar kişi başı ulusal gelire sahip olan ülkelerde miktar en az 350-400 dolar. Geliri Türkiye'nin dörtte biri kadar olan Küba'da Türkiye kadar kişi başı sağlık harcaması gerçekleştiriliyor. AB'nin en yoksul ülkelerinde ise 700-800 dolara erişiliyor.

Bütün bunlara rağmen biz son bir iki yıl içinde gerçekleşen sağlık harcaması artışını sağlıksız buluyoruz. Bu saptamamız tamamen harcamaların içeriğiyle ilişkili. Sırayla gidelim.

Öncelikle SSK, bu hükümetin iş başına gelmesiyle birlikte toptan ilaç alımından vazgeçti. SSK'lılar artık piyasadan ve piyasa fiyatlarıyla ilaç alıyorlar. Bilindiği gibi bu değişim hastaları kuyruktan kurtarmak gerekçesiyle meşrulaştırıldı. İlacın toptan alındığı dönemde SSK ilacı piyasa fiyatının beşte biri düzeyinde alabiliyordu. Değişikliğin kuruma maliyetinin yıllık 1 milyar dolar olduğunu biliyoruz. Ya da toptan ilaç alımının durdurulması ilaç tekellerine 1 milyar dolar kaynak aktarımına neden olmuştur.

SSK'yla ilgili bir diğer önemli değişiklik, kurumun son bir yıldır özel sağlık kurumlarından hizmet satın almaya başlamış olmasıdır. 2005 verilerine göre SSK harcamalarının %90'ı özel sektörden hizmet satın almaya yöneltilmiştir. Toplam 7.5 milyar dolarlık bir para. Oysa oran 2004 yılında %50 idi.

Ancak mesele yalnızca oranın yükselmesi değildir. Aynı zamanda SSK'nın hizmet satın almak için yaptığı harcamada mutlak olarak da belirgin artış olmuştur. Bunun nedeni özel sektörle hizmet başına anlaşma yapılmasıdır. Bu anlaşma yöntemi gereği olarak, özel kurumlar SSK'dan daha çok para alabilmek için tıbbi açıdan gereksiz olan tetkik ve müdahaleleri yapmakta, yapılmayanları da yapıldı gibi göstermektedir. Bu durumdan da hükümet dahil herkesin haberi vardır. Bu yollarla SSK'ya atılan kazığın toplamının da yaklaşık 1 milyar dolar olduğunu tahmin ediyoruz.

O halde sağlık harcamalarında öngörülemeyen artış olarak belirtilen miktarın 1.5 milyar YTL diye açıklanması bile gerçeği yansıtmamaktadır. Artış ne öngörülemeyen cinstendi, ne de bu kadardır.

Türkiye'de sağlık harcamaları açısından tam bir paradoks var. Harcama miktarı hem düşük, hem de fazla. Fazla çünkü tamamen tedavi edici hizmetlere yöneliyor ve özel sektöre kaydırılıyor. Özel hastaneler SSK sayesinde ayakta duruyor. Bu ilişki hemen kesilmelidir.

Az çünkü kişi başı 200 dolar ile hiçbir şey yapılamaz. Bu miktar yalnızca sayısı 300 kadar olan özel hastaneleri yemlemeye yarar. Bunun dışında çocuklarınızı bile aşılayamaz, personelinizin asgari yaşamsal gereksinimlerini bile karşılayamazsınız. Nitekim ülkemizde 2 yaşını doldurmuş çocuklar içinde tam aşılı olanların oranı ancak %50'dir.

Sağlık harcamalarımızı artıracağız, ancak özel sağlık tekellerini şişirmek için değil, sağlığı korumak için.