Bu düzende kurtuluş yok, bu düzenden kurtulmak gerek

Neden çoğunluğa hayal gibi görünen bir iddianın peşinden gidiyoruz, neden “akıntıya karşı” kürek çekiyoruz, neden sürekli sosyalizmi işaret ediyor ve neden yine çoğunluğun “nerede?” diye alaya aldığı işçi sınıfını örgütlemeye, ayağa kaldırmaya çalışıyoruz?

Bütün bu itirazların belli ölçüde haklılık payı olsa da, aslında çok basit bir şey yapıyoruz: Yalnızca gerçekleri dile getiriyor ve yalnızca hayata bilimi uyguluyoruz.

İşimiz çok sıradan ve fakat aynı zamanda çok zor. Zorluğu bugünün karamsarlığından kaynaklanıyor ve biz bir görev olarak bu karamsarlığı dağıtmayı da sırtlanıyoruz.

Kapitalizm hiçbir sorunu çözemez. Çünkü bütün sorunları kendisi yarattı. Sorunları çözebilmek için kapitalizmi yıkmak, sosyalist bir düzen kurmak gerekir.

Bu kadar da değil: Kapitalizm koşullarında sorunlar bugün durdukları gibi de durmazlar, daha vahşi, daha insanlık dışı bir hal alırlar. Öyle de oluyor zaten. Nedeni kapitalist üretim ilişkilerinin ekonomik, sosyal ve siyasal olarak krizde olması.

Kriz çok yönlü, düzeni kilitliyor, kilitlenmiş düzende patronlar sömürüyü sürdürebilmek için emek üzerindeki çıplak, Marx’ın deyişiyle mutlak, sömürüyü derinleştirmek zorunda kalıyorlar.

Sömürü patronların kötü niyetiyle alakalı değil. Sistem sömürüye dayanıyor. Sistem, içindeki her aktöre, kuruma, sınıfa nesnel bir pozisyon yüklüyor. Sömürücü bir sınıf olarak burjuvazi kapitalizmin krizli ortamında emek üzerine yüklenmek zorunda kalıyor.

Neden söylüyorum bütün bunları: Sömürü ve onunla bağlantılı sorunlar, birilerinin sandığı gibi, patronlar iyi niyetli olsa da çözülmez, sorunları patronların iyi niyeti çözemez, çünkü patronda iyi niyet diye bir şey yoktur, patron sınıfını niyetle tartıya vuramayız.

Sorunların nedeni sömürüdür ve sömürüsüz bir kapitalizm yoktur.

Sonuç şu: Bu düzen illaki değişecek. Eğer eşitlik, adalet, kalkınma ve bilimin, aklın egemen olmasını istiyorsak.

Bunu bilim söylüyor. Bu gerçekten kaçış yok.

Bu söylediklerimiz, bu düzende çoğunluğa zor görünüyor, ama gerçek tam tersi. Zor olan, zor ne kelime imkansız olan, kapitalist düzenden ve kapitalist düzenin siyasal aktörlerinden beklenti içinde olmak.

Sonuçsuz.

Kanıt; düzenle hesaplaşmaktan bütün kaçışlara, bütün düzen içi konumlanışlara, krizdeki derinleşmenin eşlik etmesi, sömürüyle ilişkili sorunların daha da belirgin hale gelmesidir. İşsizliğe bakın, eşitsizliklere, yoksulluklara, savaşların gidişatına bakın, gördükleriniz, bilimin “bu düzen sorunları çözemez” sonucunu dayandırdığı somut olgulardır yalnızca.

Hayatın kendisi başka bir hayata ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.

Bunu kabullenmemek yalnızca insanlığın yaşadığı sorunları katmerleştiriyor ve kabullenmeyenleri çözümsüzlüğün bir parçası haline getiriyor.

Bu gerçekliği kabul etmeyebilirsiniz. Ama bu neye benzer biliyor musunuz? Asgari ücret alan bir işçinin bir patron gibi yaşamak arzusuna.

Sorunlarımızla, gerçeklerle yüzleşeceğiz ve bu düzenin her şeyiyle, ideolojisiyle, zor aygıtlarıyla kapışmayı, hep birlikte, tüm sömürülenler-emekçiler olarak göze alacağız. Ya da…

Zaten istemesek de o noktaya doğru süratle ilerliyoruz. AKP Türkiye’yi sıcak bir savaşın içine çekmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Kaçabilir miyiz?

Kaçan bıraktıklarını nasıl unutur? Kaçmak insanın kendinden kaçması anlamına gelmez mi?  İnsan kendisini terk edebilir mi? Terk etmenin yaratacağı sıkıntı bir ömür boyu nasıl taşınır?