Boşluk ve Sol Müdahale

Türkiye'deki emperyalist müdahale cumhuriyetçi ideolojik, siyasal düzenlemeleri tasfiyeye yönelirken, Kürt sorununda yeni bir istikrarı çözüm olarak dayatıyor.

Cumhuriyetçiliğin tasfiyesi (başka nedenler de eklenebilir ama) şu açılardan zorunluluktur: 1- Siyasal İslam'ın yerleştirilmesi, 2- küresel sermaye hareketleri açısından engel oluşturan mali, hukuksal kuralların yok edilmesi, 3- Türkiye'deki sermaye birikimine el konulması, 4- emek-gücünü görece değerli kılan sosyal nitelikli bütün mekanizmaların çökertilmesi.

Kürt sorununda istikrar arayışı ise ABD'nin bölgemizdeki siyasal, askeri planlarının gereği olarak kendisini dayatmaktadır.

Irak içindeki Kürt gerilimi Saddam'ın devrilmesi ile Amerikancı bir çözüme kavuşturulmuştur. İleride Kürt yönetimi Irak merkezine karşı ayrılmak yönünde bir talep geliştirir mi bilinmez, ancak, durum en azından şu aşamada kontrol altındadır. Şimdi, Türkiye'de Kürt başlığı üzerinden on yıllardır yaşanan gerilimin çözülmesi Irak'taki istikrarın sürdürülebilirliği açısından bir gereklilik olarak görünmektedir. Aksi taktirde, Amerika başka bölgelere saldırmak konusundaki tedirginliğini üzerinden atamaz.

Şüphesiz Kürt sorununun "çözümü" Türkiye'deki etnik gerilimin yumuşatılmasını sağlayacağı için de ABD planları ve bölge istikrarı açısından önemlidir. Ancak Türkiye'de için bundan daha da önemli olan nokta "çözüm"ün idari yapılanmada ortaya çıkaracağı yerelleşme olacaktır.

Demek ki, Türkiye'deki Kürt sorununun "çözümü" de aynen Irak'ta olduğu gibi bir yıkımla, cumhuriyetçiliğin tasfiyesiyle gerçekleştirilecektir.

* * *

Bu iki yaşamsal müdahale ortalığı sakinleştirir mi ? Bu soruya "evet" demek olanaklı görünmüyor. Nitekim, cumhuriyetçiliğin tasfiyesi bağımsızlıkçı tepkileri tetikliyor. AKP'nin Kürt sorununda attığı gerçekten "cesur" adımlar MHP'ye enerji aktaran milliyetçi-faşist dalgalanmalara neden oluyor. Öte yandan, Kürtlere tanınan "kültürel" hakların, bu kesimi düzen içine mi çekeceği, yoksa, "yıllar sonra bu kadarını kopardık, demek ki oluyormuş" psikolojisiyle daha fazlasını mı istemeye cesaretlendireceği de dikkate alınması gereken bir konudur.

İşte, böyle bir gerilimli ortamda, siyasal tarafların giderek birbirlerinden koptukları bir atmosferde, belirgin bir siyasal boşluk şekillenmekte ve yıllardır soldan bir müdahalede bulunulamadığı için de ortaya 29 Mart yerel seçimlerinin bölünmüş haritası çıkmaktadır.

Sonuçta bir yandan Türkiye'nin bağımsızlığını ve öte yandan da bizzat insan ve halk olmanın gereği olarak eşitlik ve özgürlüklerini isteyenler birbirlerinden kopmakta, boşluk da din ve milliyetçilik gazı verenlerce doldurulmaktadır.

* * *

Ancak yukarıdaki tablodan çaresizlik üretmek de insanlık adına büyük haksızlık olur. Büyük boşluk sosyalist sol için büyük olanaklar sunmaktadır. Buraya cesaretle girmekten başka da seçenek yoktur.

Cumhuriyetçilerin yetersizliği, bağımsızlık isterlerken, yerli sermayenin dış düzlemde yabancılarla işbirlikçiliğini ve içeride de sömürücü karakterini görememeleridir. Sosyalist siyaset sermaye diktatörlüğünü devirmeyi önerdiği için bağımsızlıkçı ve eşitlikçidir. İşte bu yaklaşım sosyalistlere antikapitalist bağımsızlık çıkışıyla ortadaki boşluğu doldurma şansı verir: Ülkenin bağımsızlığı, Kürtlerin ve emekçilerin eşitliği, kalkınma-sanayileşme hamlesi.

Yukarıda cesaret demiştik: Sözünü ettiğimiz ideolojik, siyasal ve örgütsel cesaret her iki tarafın duyarlılıklarını soldan istismar edecek ve onları sola doğru bükmeye çalışacaktır. Bu iş bağımsızlık vurgusuna antikapitalist, özgürlük vurgusuna da eşitlik müdahalesiyle gerçekleştirilecektir.

* * *

Ancak açık söylemek gerekirse, emekçi karakterli cumhuriyetçiler ile emekçi karakterli Kürtler arasında bu müdahaleye meyletme eğilimi bakımından önemli bir açının olacağını da görmeliyiz.

Bunun nedeni cumhuriyetçilerin kendilerini kaybeden, Kürtlerin ise şu sıralarda kazanan taraf olarak değerlendiriyor olmalarıdır. O nedenle Cumhuriyetçiler bizi en fazlasından yeterince Atatürkçü olmamakla suçlayabilirler. Kürtler ise kesinlikle toy çocuklar olarak yaklaşacaklardır.

Bizim hareketimizle Kürt kitleler arasındaki mesafenin bugün asıl nedeni budur ve Kürtler yaşanacakları yaşamadan bu durumun değişmesi de zor görünmektedir.

Olsun. Biz işimize bakalım. Boşluğa antikapitalizm, kamuculuk, eşitlik enjekte edelim. Hepsini sosyalizm üst başlığı içinde yoğuralım. "Zor" diyenlere Küba'yı, Venezüella'yı ve risklerini göze alarak 1919-1923 Türkiye'sini örnekleyelim. Sosyalist kadro sayısını artıralım. Her iki tarafın yüzüne sermaye ve Amerika'yla dostluklarını vuralım, gerçekten ne istediklerini soralım.

Ama yapacaklarımızı hep işçi sınıfının içinde, hak arama mücadele hattı üzerinde gerçekleştirelim ve bu ideolojik içeriği sınıfa taşıyacak yeni organizasyonel formlar geliştirelim.