Bilimsel Düşüncenin Özgürlüğe İhtiyacı Var

Son yaşanan gelişmeler… Fazıl Say’a verilen ceza ve 3*4 eğitim sistemi konusunda CHP’nin başvurusuna karşı AYM kararının gerekçesi… Türkiye’deki dincileşmenin, devletin toplumu dini referans ve kurallarla örgütleme niyetinin yeni kanıtlarını oluşturuyor.

* * *

Fazıl Say’ın Ömer Hayyam dizeleri üzerinden düşüncelerini açıklamasının toplumun değerlerine hakaret oluşturduğuna hükmedilirken AYM devletin dini eğitim vermesinin laikliğin gereği olduğuna hükmetti.

Din ve laiklikle ilişkili konularda, bütün içtihadlar yenileniyor. Bundan böyle benzer davalarda artık bu yeni içtihadlar zemin oluşturacak, emsal teşkil edecek.

* * *

Oysa laikliğin öyle eğilip bükülecek herhangi bir tarafı bulunmuyor:

Laiklik, devletin dini niteliğinden tümüyle arındırılması, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, din ve/veya inanç sistemlerinin gereği olan işlerin, devletin denetiminde olmak üzere, ilgili topluluklara bırakılmasıdır.

Bu haliyle laiklik devlete ilişkin siyasal bir niteliktir, sekülarizmin temelini oluşturur. Devlet, dinlerin birbirleri karşısındaki eşitliğini (dini toplulukların üye sayılarından tamamen bağımsız olarak) garanti altına almak için laikleşir.

Devletin herhangi bir din ve/veya inanç sistemine doğru meyletmesi, toplumu O din üzerinden örgütleyeceğini beyan etmesi anlamına gelir.

Son oluşturulan içtihadlarla AKP böyle bir yolda ilerlemek bakımından kararlı olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

* * *

Dini toplulukların devletçe denetimi, bu toplulukların finansallaşmasının ve siyasallaşmasının önüne geçilmesi için gereklidir.

Aksi taktirde, bugün olduğu gibi dinin finansal ve siyasal bir güç haline gelmesinin önüne geçilemez. Bu noktadan sonra, din siyasileşir, siyaset dincileşir.

İnanç sistemlerinin eşit konumunu tehdit eden esas risk de budur.

Bugün inanç özgürlüğü adına devleti belli bir dinin kuralları üzerinden şekillendirenlerin, diğer inanç sistemlerinin özgürlüğünü ortadan kaldırdıkları çok net.

* * *

Herkesin, aynı şeye inanmak zorunda olmadığı, hiçbir şeye inanmamanın da bir hak olduğu açık ise de Türkiye’de durum tümüyle farklı.

Çoğunluğa göre farklı şeylere inananların veya hiçbir dini inancı olmayanların, kendi inançlarının gereğini yerine getirmeleri ya da toplumsal düzeni belirlemekte olan bir inanç sistemine karşı düşüncelerini ifade etmeleri, dincileşmeyi bizzat kendi varlıkları ve/veya toplum açısından risk olarak algılayarak bu riskin önüne geçmek için toplumu uyarmaları en doğal haklarıdır.

Oysa bu hakkın kullanımı, Türkiye’de, siyasi iktidar tarafından suç olarak cezalandırılıp, haklarını kullanmaya kalkanlara karşı toplumsal bir linç kültürü de yaratılmaya çalışılıyor.

Devletin dinin toplumsallaşmasını ve siyasallaşmasını engellemeye yönelik laik, bilimsel tutumunun önemi burada ortaya çıkar.

* * *

Fazıl Say’ı topluma hakaret etmekle suçlayan zihniyetin en azından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin şu kararından haberdar olmaları gerekir:

“İster dini çoğunlukta ya da azınlıkta bulunsun, kendi dinini ortaya koyma özgürlüğünü kullanmak isteyenler, makul olarak bunu eleştirenlerden uzak bir şekilde yapmayı beklememelidirler. Söz konusu kişiler, dini inançlarının başkaları tarafından reddedilmesini ve hatta başkaları tarafından inançlarına aykırı doktrinlerin yayılmasını hoşgörüyle karşılamalı ve kabul etmelidirler.”