Başbuğla Söylenen

Uludere’de mesaj Kürt hareketine idi. “Ya bizim dediğimiz gibi yaşarsın, eylersin ya da yok ederiz” deniliyordu. “Zayiat” bir “operasyon kazası” olsa bile, verilmek istenen mesaj herkesin namlunun ucunda olduğuydu.

Üzerinden hiç zaman geçmedi, konunun tartışılmasına bile olanak tanınmadı. AKP yüzünü bu kez öte yana döndü, ordudan bir baş aldı, Başbuğ’u tutukladı.

* * *

AKP’nin temel stratejisi saldırı üzerine kuruludur. Saldırmazsa ayakta kalamaz, ideolojik üstünlüğünü pekiştiremez. AKP yalnızca rakiplerini ortadan silmek için değil, güçlü olduğu yolunda ideolojik hegemonya yaratabilmek için de saldırmalıdır.

AKP’nin saldırı üzerine kurulu ideolojik ve siyasal üstünlüğünü kolaylaştıran en önemli faktör, muhalefetinin Kemalist-ordu çizgisi ile Kürt hareketi olarak parçalanmış yapısıdır.

AKP döne döne bir birine bir diğerine vurmakta, vuruşlardan sıyıran eline sağlık edasıyla manzarayı seyretmekte ve hatta ellerini ovuşturmaktadır.

Kemalistler Kürt hareketine inen her darbeyi vatanın bölünmez bütünlüğü adına olumlamakta, Kürt hareketi ise orducu-Kemalist çizginin yediği her silleyi darbecilerden sorulan hesap olarak onaylamaktadır. Yani, muhalefet mutlaka AKP’nin operasyonlarına ortak konumdadır.

AKP aynı anda hem demokrat hem de vatanın bölünmesine karşı garantör rolündedir: Muhalefetinin sayesinde.

* * *

Uludere’de yaşanan katliamı ve katliam sonrasında hükümetin aymazlığını gören ve “terörle mücadele”nin ayarının kaçtığını, AKP’nin diktatoryal bir sınıra doğru hızla ilerlediğini belirten sivil toplumcuların, Başbuğ vakasını ordunun kendi sınırlarına itilmesi bakımından onaylamaları dikkate değerdir.

Oysa Başbuğ’un tutuklanmasının darbecilerden, darbe plancılarından hesap sormakla en ufak bir ilintisi yoktur.

Evet 12 Eylül’ü yapan ordudur. İşkencehaneleri işleten ordudur. Diyarbakır cezaevinde yaşanan insanlık dışı olayların müsebbibi ordudur. Güneydoğu’da Kürtlere karşı “ayarsız” işler yapan ordudur. Ordunun operasyonlarda kimyasal silah kullandığı şeklindeki iddiaların da doğru olması mümkündür.

Ancak bir sürü doğrunun yan yana düşmesi, Başbuğ’un tutuklanmasının darbelerle mücadelenin gereği olduğunu göstermez.

Eğer böyle olsaydı 27 Nisan muhtırasının sahibi Büyükanıt’ın ve hatta bütün ordu komutanlarının herkesten önce tutuklanmış olmaları gerekirdi. Eğer mesele demokrasi ise öncelikle Uludere’nin hesabının verilmesi beklenirdi.

AKP kendi iktidarını, düzenini, rejimini, cumhuriyetini kurmaktadır, olan biten özlü olarak budur. Darbeyse, işte esas darbe budur.

Yeni cumhuriyet AKP’nin muhaliflerinden kurtulması, bunu yaparken ideolojik kalelerini tahkim etmesi, bunun için mevcut ideolojik yapıları yerle bir etmesi gerekmektedir. Kürtlerin de orducuların da başına gelen doğrudan bununla ilintilidir.

* * *

Bunca yaşanandan sonra artık “yesinler birbirlerini” rahatlığı da, “sonuna kadar gidilsin” destekçiliği de söyleyenlerini utandırmış olmalıdır.

AKP iki muhalifine yönelik saldırısını kendi cumhuriyetini kurmak için yürüttüğü için Başbuğ’un tutuklanmasının darbecilik ve vesayet rejiminin geriletilmesi bağlamında hiçbir önemi bulunmamaktadır: Başbuğ’un darbeciliği kanıtlanacak olsa bile…

Türkiye’de yaşanan her şey, AKP üzerinden yürütülen proje karşısında tamamıyla talidir: Buna Başbuğ’un darbeciliği de dahildir. Bu proje ABD menşelidir. Ortadoğu’nun tümüyle yeniden düzenlenmesini, bu bölgedeki Amerika’ya muhalif bütün yönetimlerin, liderlerin ortadan kaldırılmasını gerektirmektedir. AKP’nin anlamı buradadır. AKP Türkiye’nin Büyük Ortadoğu’sudur. Ortadoğu Amerikancılaştırılırken, bölge Sünnileştirilirken, ülkelerin başına Amerikancı siyasal İslam ve şeriat rejimleri musallat edilirken, Türkiye’nin Kemalist ordusu ancak AKP’nin yolunu açan bir gerekçe olabiliyorsa, Başbuğ’un darbeciliğinin hiçbir önemi yoktur.

Kemalistlerin ve Kürt hareketinin birbirlerine yapılanlar karşısında evrensel hukuk normlarını bile savunamayan empatisizlikleri, basireti bağlanmışlıkları, siyasal körlükleri AKP’nin en büyük şansı ve bu ülkenin başına gelen en büyük felaketlerden birisidir.