AKP sonuçsuz Kürt politikasını İdlib’e mi taşıyor?

AKP’nin hedefi dinci bir rejim kurmak.

Ama yalnızca bu kadar değil. Sünni rejimi bölgesel ölçekte yaymak, Sünni İslam aracılığıyla bölgesel ölçekte yayılmak da, en başından beri, aynı politikanın önemli stratejik ayaklarından birisi.

AKP, Tunus’ta Amerikan müdahalesi olarak ortaya çıkan “Arap Baharı”nı bu planın somutlanması bakımından fırsat gördü. Suriye’deki cihatçı grupların desteklenmesi bununla ilişkiliydi.

Bu politika tabanda da destek buluyordu. Hatırlayınız, Nusra’ya bağlı Fetih Ordusu Cisr-eş Şuğur kasabasını Suriye ordusundan alıp, Alevileri katlettiğinde Fatih camisinde “zafer” şerefine lokum dağıtılmıştı.

Ancak Sünni yayılmacılık için gerekli olan bir şey vardı. İçeride Kürt sorununda bir şekilde istikrar sağlanması. AKP iktidara geldiği ilk günden beri OHAL’e bir daha asla geri dönülmeyeceğini belirtiyor ve Kürtlere “barış” vaat ediyordu. Bu yalnızca seçim kazanmak için kullanılan bir taktik değildi.

O arada emperyalizmin planı ise Kürt sorununun Türkiye’nin gevşetilmesi sürecinin manivelası olarak kullanılmasıydı.

AKP emperyalizmin bu planını yayılmacı politikası için değerlendirebileceği sanısına kapıldı.

İlk kez MİT, değişik istihbarat örgütleri ile PKK arasında Oslo’da başlatılan ve sonra İmralı’da devam eden süreç tam da bunu tanımlar. O yıllarda Erdoğan’ın diline pelesenk olan deyiş “kazan kazan”dı. “Kazan kazan” AKP’nin dış politikadaki fırsatçılığını gizliyordu. Aynı mantık Kürt sorununa da yansıyordu: Güya Türkiye, uluslararası aktörler ve Kürtler kazanacaktı.

AKP’nin Kürt görüşmelerindeki amacı Kürtlere kimi taleplerinin ucunu göstererek, İslamcı rejime destek vermelerini sağlamak, Türkiye Kürtlerini Irak ve Suriye’dekilere örnek oluşturacak biçimde yayılmacılığa payanda yapmaktı. Aynen ABD’nin “ılımlı İslam”cı bir Ortadoğu için AKP’yi kullanmış olması gibi.

Kürtlerin bu öneriyi kabul etme ihtimali yoktu. Burası ayrı konu. Sonuçta proje çöktü. “Çözüm” lafta kaldı.

AKP her konuda olduğu gibi Kürt meselesinde de çaresizdi. Görüşmeler Kürtlerin taleplerinin karşılanmasını gerektiriyor, ama bu kez de on yıllardır milliyetçileştirilmiş taban ülke bölünüyor paniğiyle MHP’ye kayıyordu. Suç AKP’nin değildi. Türkiye kapitalizmi Kürt sorununun tüm “çözüm” kanallarını tıkayan bir karaktere sahipti.

Bu tıkanıklık ve çaresizlik Erdoğan’ın hiç kimsenin beklemediği bir an ve şekilde AKP ile Kürt hareketi arasında imzalanan Dolmabahçe metnini yırtıp atmasıyla kendisini bir kez daha ortaya koydu. “Çözüm”ü idare eden de, “masa”yı dağıtan da Erdoğan oldu.

Hemen 2015 genel seçimlerinin öncesinde Erdoğan’ın tutumunu belirleyen olgu, kamuoyu yoklamalarında AKP oylarının aşağıya doğru sarktığının ortaya çıkmasıydı. Seçim demek Erdoğan demekti.

Sonrası malum. AKP “çözüm”den “hendek”lere sıçrarken ABD güneyimizi boydan boya Kürtlere teslim etti. “Çözüm süreci”yle yapılamayan, artık Suriye iç savaşıyla yapılıyordu.

AKP ile ABD’nin arasının bozulmasının, AKP’nin Rusya’da deva aramasının en önemli nedenlerinden birisi ABD’nin YPG’ye verdiği tam destek. AKP bu gelişmelerle panik ve hatalar içinde.

Rusya’nın Astana görüşmelerinde dikte ettirdiği üzere İdlib’i çatışmasızlık bölgesi haline getirmek için Suriye’ye giren AKP, eğer gelen haberler doğruysa, daha ilk dakikada İdlib’i elinde bulunduran Kaide bağlantılı Heyet Tahrir-el Şam ile anlaşma yaptı. Tahrir, ÖSO’nun İdlib merkezine sokulmaması ve Kürtlerin elindeki Afrin’in güneyine yerleştirilmesi koşuluyla kenti TSK’ya teslim etti.

AKP’nin Afrin’den rahatsızlığı biliniyor. Ama önemli olan bu değil ki. Rusya’nın ve ABD’nin ne dediği belirleyici. Her ikisi de Afrin’in YPG’nin elinde olmasına onay verdiğine göre, AKP’nin Rusya ile olan İdlib anlaşmasını Afrin’i vurmanın fırsatı olarak değerlendirmeye kalkması nelere yol açar?

Yoksa “AKP Afrin’e girer” mi başlıklı yazımızda söz konusu ettiğimiz seçenek mi gerçekleşiyor: Rusya İdlib’i cihatçılardan alması karşılığında AKP’ye Afrin’i mi teklif etti? Zayıf ihtimal.

Kürt devletleşmesi şu anda AKP’de fobi halini almış durumda. Normal. İslami altemperyalizm heveslerine Kürtleri garnitür yapmaya çalışırken,  Anadolu’dan bir Kürt bölgesinin kopması ihtimal dahiline girdi. Bütün koşullar tersine döndü, hatta Barzanistan “bağımsızlık” dedi.

Düşünsenize bu gidişle isimleri tarihe nasıl yazılacak.