AKP de PKK de ABD’ye çalışıyor

Bombalar…

Kürt sorunu değil, Türkiye çözülüyor.

AKP ve PKK’nin yenişmesi olanaksız.

AKP yüz binlerce insanı bölgeden göçertebileceğini gösterdi. Üstelik aynı süreçte MHP tabanını da ele geçirdi.

Ancak bir de gerçekliğin öbür yüzü var. Paranın iki yüzü gibi. PKK de, özellikle kendi bölgesinde, askeri güçlere ağır zayiat verdirecek eylemleri rahatlıkla yapabilecek kapasitede olduğunu kanıtladı.

Gayet doğal. Zira Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesi askeri mühimmatını, personelini sağlayabileceği verimli bir mekan. AKP’nin o sınırın güvenliğini sağlaması imkansız. YPG ile PKK aynı kök hücreden gelişmiş dokular.

ABD’nin Suriye’deki Kürt bölgesinde üsler açtığı, YPG’yi her tür silahla donattığı dikkate alınırsa, Erdoğan’ı haklı görmek gerekir: ABD YPG’yi silahlandırıyor, bu silahlar PKK’ye de akıyor. ABD de bunu gayet iyi biliyor.

Erdoğan, Suriye’deki gelişmeler zemininde “çözüm” masasını devirdikten sonra, içeride muhatap alınacak tek aktör olduğunu kanıtlama çabasında. Bu ABD’ye yönelik bir mesaidir. Kürtleri gıdımlık bir “barış”a bağlamanın olanaksız olduğunu anladıktan sonra, herhangi bir somut planının olmadığı da ortada.

Direnç geliştiren Kürt aktörlerinin imhasına kilitlenmiş bir çabanın nafile olduğu belli. Buna plan demek mümkün değil.

Öte yandan Kürtler açısından da tam bir çıkışsızlık söz konusu. “Masa”nın devrilmesinden sonra Kürt hareketinin buna aynı mecrada ve sertlikte yanıt vermekten başka çaresi bulunmuyordu. Yanıtın böylesinin bölgeyi tamamen savaş alanına çevireceği, HDP’yi boşa düşüreceği açıktı. Bütün bunları en iyi bilen aktör PKK idi, ancak çaresizdi.

Kürt savaşı tarafların herhangi başka bir planlarının olmayışıyla alakalıdır, ama, plansızlığı koşullayan da Kürt sorununun ontolojisidir.

AKP sorunu ya Kürtleri İslam bayrağı altında ümmetleştirerek ya da kabul etmedikleri taktirde savaşla sindirerek çözmeye kilitlenmiştir. Üçüncü bir davranış modelini sergilemesi imkansızdır. En başından beri “çözüm” sürecinden olumlu beklenti içine girmenin büyük hata olduğunu bu nedenle yazıyoruz.

Kürt hareketi ise Kürt sorununu bir kimlik sorunu olarak, etnik zeminde tanımlamakta ve buna uygun olarak da “kültürel haklar” diye kodladığı talepler manzumesinden hareketle “özerklik” noktasına kadar ilerlemektedir. Mecburiyettir.

Kürtlerin çok değişik sıfatlarla bezediği barış, kardeşlik, ortak yaşam gibi kavramların etnik siyaset zemininde hiçbir anlamı yoktur. Çünkü etnik koordinatlar batıda, Türklerde, faşizme doğru akan tepkiler yaratmakta, Erdoğan sıkıştığında bunu öngörerek savaşı tırmandırmakta, başkanlık hesapları için o nedenle Kürt sorununa özellikle yatırım yapmaktadır.

Buradan çıkış yoktur. Çıkış olmadığı için AKP ile PKK’nin yolları ABD’ye uzanıyor, kaderleri oraya bağlanıyor.

Türkiye Kürt sorunu “Arap baharı”ndan beri bölgesel dinamiklerden ayrı düşünülemez. ABD Tunus’tan başlayıp, Suriye’ye kadar uzanan operasyonda ne yapmaya çalışıyorsa, Türkiye’de de aynı şeyi, ancak zamana yayarak, daha kontrollü biçimde yapmaya çalışıyor. Üstelik bir noktadan itibaren O da gelişmeleri engelleyebilecek güçte değil. Kürt devletleşmesinin tetiği bir kez çekildikten sonra gelişmelerin Türkiye’yi etkilemesi kaçınılmazdı.

Ana hedef Türkiye’nin gevşetilmesidir ve bizdeki iki aktör savaşa mecbur stratejileriyle ABD’nin bu beklentisine mükemmel biçimde hizmet etmektedir. Türkiye barışla da gevşetilebilir, savaşla da. Barış ile olacaksa, AB yerel yönetimler şartının altına masada ortak imza atılacaktır. Savaş ile olacaksa, Kürtleri ve Türkleri birbirine düşman eden bir toplumsal atmosfer belirleyici olacaktır.

İkisi de aynı sonuca çıkar. İkincisinin tek riski 80 milyonluk bir coğrafyada kontrol edilemeyecek gelişmelerin tetiklenebilecek olmasıdır. ABD’deki tedirginlik ve belirsizlik bununla alakalıdır.