26 Mayıs: 1 Mayıs Sonrası Görev

Taksim bir kazanımdır. Bu yıl 1 Mayıs mücadelesini Taksim'de gerçekleştirmek anlamlıdır.

Ancak, organizasyonda tüm konfederasyonların yer alması bile bu 1 Mayıs'ın bir mücadele günü değil, bir “kutlama” günü olarak düşünüldüğünü gösteriyordu.

Nitekim kürsüden yapılan-yapılabilen konuşmalar daha çok bir zafer sarhoşluğunun izlerini taşıyordu: 33 yıl sonra bir meydanın ele geçirilmesinin verdiği bir sarhoşluk. Konuşmaların içeriğindeki siyasal ton, iş güvencesi, sekiz saatlik iş günü, 4-C karşıtlığı gibi doğrudan emek sorunlarıyla ilgiliydi. Bunlara en fazlasından daha demokratik Anayasa talebi eklenebildi.

Taksim kazanımı, bu 1 Mayıs'ın hem biçimini hem de siyasal içeriğini belirlemiş oldu.

Taksim başlı başına çok önemlidir. Ancak 1 Mayıs'ın bu şekilde ele alınması, nerede, hangi meydanda olursa olsun büyük eksiklik, daha da ötesinde hatadır.

Önemli olan Taksim'de işçi sınıfının ne istediğidir. Taksim'de bir şey istenmiyorsa, Taksim'in önemi yoktur. Taksim'de bir şey istemek, ancak, dar emek sorunlarının, siyasal bağlantılarının kurulmasıyla, bu ilişkinin sınıfa taşınmasıyla olanaklı olabilirdi. Görebildiğim kadarıyla kürsü bunu yapamamış, bundan kaçınmıştır. Tekel ve Belediye işçilerinin itirazı bu bakımdan anlamlıdır.

* * *

O nedenle 1 Mayıs sonrasında, şimdi, 26 Mayıs'ın önemi daha da artmıştır ve fakat kürsüden 26 Mayıs konusunda da herhangi bir kararlılık sergilenmemiştir. 26 Mayıs 1 Mayıs'ı aşmak zorundadır.

Hatırlanacağı gibi, 26 Mayıs kararı, konfederasyonların, Tekel eyleminin son dönemecinde, güya, bu eylemle bağlantılı olarak aldıkları bir karardı. Hükümetin eylemi bitirmenin arayışları içinde olduğu bir dönemde, konfederasyonlar, işçilerin merakla bekledikleri grev kararını tam üç ay sonraya atarak, direnişin bitişini de ilan etmiş oldular.

Bütün bunlara rağmen, 26 Mayıs işçi sınıfının iktidardan, onun arkasında duran sermaye sınıfından, emperyalist güç odaklarından hesap sormak, seçime bir yıl kalmışken gündemi kendi adına belirlemek için bir fırsat olarak kullanılabilir. Önümüzdeki üç haftalık süre iyi değerlendirilebilirse.

* * *

Bunun için her şeyden önce ideolojik netlik gerekir. İşçi sınıfının güncel sıkıntılarının ve emek sorunlarının, kapitalist-emperyalist sisteme ve onun Türkiye'deki taşeronu AKP'ye bağlı olduğu saptanmıyorsa 26 Mayıs'a güç yığmak olanaksız olur. Bu bağlantıyı kurmayan sendikalar her şeyden önce 26 Mayıs için özel bir çaba içinde de olmayacaklar, sınıfı grev konusunda ikna etmekte başarısız kalacaklardır.
Öte yandan, 26 Mayıs, ancak, gerçek anlamda sınıf çalışması gerektiren bir organizasyonla başarıya ulaşabilir.

Sendikalar şube yönetim seçimlerini gerçekleştirebilmek dışında ne derecede sendikadır ? Şube yönetimleri mücadele perspektifi üretip, koordinasyon sağlayabilmekte midir ? Sendika şubelerinin işyerlerinde birimleri var mıdır ? Bu birimler düzenli ve gündemli olarak toplanabilmekte, karar alabilmekte, alınan kararları takip edebilmekte, sonuçlarını değerlendirebilmekte, kısacası yönetim sürecini gerçekleştirebilmekte midir ?

Sendikal işleyiş ne derecede mücadele perspektifiyle yürütülmekte, ne derecede ahbap çavuş ilişkileriyle şekillenmektedir ? Şube yönetimleri ve işyeri birimleri, gerçekten de, hem siyasal hem de pratik düzlemde sendikal ortamın en ileri aktivistlerinden mi oluşmaktadır ?

Ve nihayet, 26 Mayıs için kaç ilde, kaç işyerinde, işyerlerinin kaç alt biriminde grev komiteleri oluşturulmuştur ?

Sendikalar ve temsilcilikler bu işlere ne ölçüde bu perspektiften bakmaktadır ?

Bu yıl 1 Mayıs'ta eksik kalanı ancak 26 Mayıs tamamlayabilir. Bu yöntemle ele alınması koşuluyla.