21. Yüzyılın İlk On Yılını Kapatıyoruz İnsanlığa Sosyalizm Gerekiyor

21. yüzyıl krizle açılmıştı: Uzak Doğu, Rusya, Arjantin ve Türkiye’yi kasıp, kavuran bir krizdi. IMF neredeyse bütün para kaynaklarını birkaç ülkenin akut mali sıkıntısını hafifletmek için kullanmak zorunda kalmıştı.

Aradan 7-8 yıl geçtikten sonra bu kez merkez kapitalist ülkelerden kökenlenen, yaygınlığı ve derinliği daha ciddi bir kriz ilk on yılın kapanışına damgasını vuruyor.

Basındaki bir habere göre, Avrupa’nın güçlü ülkeleri, mali kriz nedeniyle, karın felç ettiği karayollarını açmak için tuzlama yapamıyormuş. Durum ve kapitalizm budur.

Dahası, bu yüzyılı ABD’nin ülke işgalleriyle açmıştık. İlk on yılın kapanışında bu bakımdan da herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Savaşı Orta Doğu’dan Uzak Doğu’ya taşımaya çalışıyorlar. Kuzey Kore nükleer savaş provokasyonu yapıldığını belirtiyor.

İçinde bulunduğumuz bu son yüzyılın bitirdiğimiz ilk on yılında, türev araçlar, balonlaşma, şirket iflasları, FED, Bernanke, satılık Yunan adaları, Irak ve Afganistan’daki insan hakları ihlalleri, şirket orduları, Meksika Körfezi’nde Shell’in neden olduğu çevre felaketi gibi saçma sapan tükeniş öykülerinden başka akıllarda iz bırakan ne oldu acaba ?

Bunun kısmi yanıtını birkaç Latin Amerika ülkesi verdi. Oralarda halen sosyalizan bir rüzgar esiyor. Ancak işçi sınıfının örgütlü gücü siyasete yeterince yansımadığı için, bu burjuvaziyi mülksüzleştirmeyen “demokratik” sosyalizan deneyimlerin başına her an her şey gelebilir.

Küba ise direniyor. Latin Amerika’ya (ve tabii ki dünya sosyalistlerine) güç veriyor, oradan güç almaya çalışıyor.

* * *

Çok zaman kaybediyoruz. “Sosyalizm” cephesinden söz ediyorum. Temel nedeni ideolojik kafa karışıklıkları.

Bir dönem sosyalizmin çöküşünü bürokrasinin ölümü olarak kutsayanlar olmuştu. Oysa geriye kalan bir ABD diktatörlüğü, geri gelen vahşi kapitalizmdi. Yıkılan bizdendi. Yıkılmasının nedeni bizim cephenin başarısızlığıydı. Troçkistlerin, “demokratik-piyasa sosyalizm(i)” savunucularının sevindikleri bu yenilgiydi.

Yeni Dünya Düzeni adıyla kutsanan işte bu diktatoryal egemenlik biçimiydi.

Esneklik kavramı bütün dünyada hızla ve pek moda oldu. Kapitalist üretim ilişkilerinin kökten değiştiğini, artık sınıf mücadelesine gerek kalmadığını gösteren bir gelişmeydi, iş ilişkilerindeki, teknolojideki, emek gücündeki “esnekleşme”. “Bizimkiler” esneklikle yatıp kalkarken adamlar, işçi sınıfını koruyup kollayan ve canla-kanla elde edilmiş bütün hakları son 10 yıl içinde kevgire çevirdiler.

AB sınıf mücadelesinin yaygınlaşmasını sağlayacak, Türkiye işçi sınıfına enternasyonal bir kimlik kazandıracaktı. Geride kalan kotalar, topraklar ekilmesin diye dönüm başına verilen destekleme primleri, stand-by anlaşmaları, çalışma ilişkilerinin düzensizleştirilmesi oldu. AB’cilik, son krizle yıkılan AB’nin altında kaldı.

Kürt sorunu çözülmeden sınıf mücadelesinin önü açılmazdı. Düzenin, devletin ve burjuvazinin öncü kolu AKP Kürt sorununu “çözerken”, ABD bölgesel stabilizasyon adına Türkiye’deki savaş ortamının bir biçimde bitirilmesini talep ederken, Kürt hareketi emperyal merkezin güçlü aktörleriyle olmadık pragmatik yöntemlerle pazarlık yaparken, işçi sınıfının yerini milliyetçi bir kütle aldı. Kürt sorunu mu yoksa işçi sınıfı mı çözüldü !

Türban bir özgürlük simgesi olarak kabul edilip, türbanlılarla üniversite kapılarında nöbete duruldu. Şimdi türban amfilerde. Moral bozukluğundan, yönsüzlükten üniversitedeki ilerici birikimin, adına savaşacağı bir değeri kalmadı.

Bol bol CHP’cilik yapıldı. Sosyalist mücadeleyi bu parti çatısı altında sürdürmek gerektiğini söyleyenler oldu. Sonuçta CHP AKP’lileşti. Başına sermaye sınıfını en önemli kamusal aktör olarak niteleyen, Menderes’e iade-i itibarda bulunan, devletçiliği özelleştirmeciliğin yaması olarak kavrayan birisi getirildi.

* * *

AB emperyalist bir projedir. Temel amacı Avrupa işçi sınıfının ezilmesidir.

Türban gericiliğin simgesi, kendisini meşrulaştırdığı en önemli toplumsallaşma aracıdır.

Kürt sorunu, bu başlığın siyasal mücadele aracı haline getirilmesiyle çözülemeyecek nitelikte bir sorundur. Herkes kendi ana dilini konuşma, o dilde eğitim alma hakkına sahiptir. Ancak ana dil başlığı kendi başına siyasal mücadele konusu olamaz. Bu ortamda, Kürt sorununu bu ele alış tarzı, emperyalizmin bölgedeki kilitleri açacağı bir anahtar olur.

İnsanlığın ve Türkiye’nin gereksindiği şey sosyalizmdir.

Sosyalistler bu sıradan gerçeği unutup, emperyalistlerin, gericilerin, Kürt ulusalcılarının peşine takıldığı için, doğruda duranların, doğru şeyler yapanların çok değerli emeklerine rağmen, bu ilk 10 yıl genel anlamıyla yenilgidir, kayıptır.

* * *

Neyseki Türkiye’de kafa karışıklıklarının azaldığına ilişkin emareler var. Referandumda “hayır” diyebilen, kendisini sivil toplumculuktan ve Kürt hareketinden ayrıştırmış bir sosyalist toplamın ortaya çıkmış olması bunun göstergesidir.

Yapacak çok iş var: Sosyalist siyaseti bulaşıklıklarından temizlemek, bunun için sabırlı bir ideolojik, kuramsal çalışma yürütmek, insan eğitmek, kadro yetiştirmek, örgütlenmek, işçi sınıfının içinde mücadeleyi öne çekmek, sosyalizm ve sol diyenleri bir araya getirmek, umut vermek, çok okumak, çok düşünmek, çok dinlemek, çok anlayışlı, çok sabırlı, çok mütevazi olmak, çok anlatmak gerekiyor.

Hep birlikte.

Yeni yüzyılın ikinci on yılında ve 2011’de yol arkadaşlarıma güzellikler dilerim.