Yavuz hırsızlar...

İlhan Cihener'in “Yavuz hırsızlar...” başlıklı yazısı 06 Şubat 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

İktidar ve bindikleri “iktidar terkisinin” hakkını vermek için, ne yapacağını şaşırmış, gazeteciler, hukuk fakültesi mezunları adeta tarihi tersine işletiyorlar.

Masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, suç ve cezaların kanuniliği, adil yargılama gibi insanlığın binlerce yıllık deneyiminden gelen, “tarihsel kazanımlarını yeniden yeniden deneyimleyerek” keşfetmek zorunda kalıyor ülkemiz.

Üzücü olan, birçok hakim/savcı/avukat/hukukçunun da kendilerini “cahillik ya da korkaklıkla” açıklanamayacak bir kin ve adanmışlıkla bu süreçlerde iktidarla aynı cephede yer almaları. Usulsüz aramayı eleştirenlerin karşısına, çocuklarını şiddete kurban vermiş aileleri çıkarıyorlar. Gözaltında işkenceyi eleştirenlerin karşısına, yaşamını yitirmiş kamu görevlilerinin cenazelerini çıkarıyorlar. Lekelenmeme hakkını hatırlatıyorsunuz, 28 Şubat’ı anlatıyorlar.

Sanki bazı suçları işleyenlere avukatlık yapılamazmış gibi, sanki bazı suçlamalarda aramaya ilişkin kurallar ihlal edilebilirmiş gibi, sanki bazı şüphelilerin lekelenmeme hakkı olamazmış gibi, ceza yargılamasının en temel ilkelerini hoyratça ihlal ediyorlar.

Bu süreyi kısaltan/hızlandıran tek unsur Başbakan’ın kendi ya da sevdiklerinin canının yanması oluyor. O zaman hatırlıyorlar hukuku!

ÇHD’li avukatlara yönelik, hukuksuzluklarla dolu soruşturmada söylediklerim çok açık bir şekilde yaşanıyor. ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı sonrası yaşananlara bakalım. Sanki ÇHD’li avukatlar bir ara Kandıra ve Bakırköy Cezaevleri’nden çıkıp eylemi yapmışlar gibi köşelerinden, ekranlarından saldırıp duruyorlar. Sadece avukatlara değil, soruşturmadaki hukuksuzlukları eleştiren siyasetçilere hukukçulara da aynı saldırı yapılıyor. Şiddet görüntüleri eşliğinde ve evlatlarını tedhiş eylemlerine kurban vermiş ailelerin gözyaşlarını “ahlaksızca sömürerek”, beyinlerini yıkıyorlar yurttaşlarımızın. Üstelik, artık mide bulandırıcı hale gelmiş “11 çelik kapı” gibi yalanlarla, en yetkili ağızlardan yapıyorlar bunu.

Anlaşılan her biri balona dönen, mevcut “AKP davalarının” azalan “marjinal faydalarını” bu yayınlarla telafi edecekler.

Oysa, ABD Elçiliği’ne yapılan saldırı ve ÇHD soruşturması aşağıdaki nedenlerle her yönüyle ilginç ve sorgulanmaya açık: saldırı öncesi bazı yazarların “dehşet bir öngörü” ile uyarmaları, nerede ise on yıl önce Hollanda ve Belçika’dan elde edilmiş ve yargılamalara konu olmuş bilgilerin yeniden soruşturma konusu edilmesi, iddiaların ciddiyeti(!) gereği çok gizli yürütülmesi gereken soruşturma hakkında, medyaya el altından “bilgi notu servisi” yapılması, Selçuk Kozağaçlı yurtdışında iken “operasyon” yapılması, Başbakan, savcılık ve polisin açıklama üzerine açıklama yapmaları, belli medyanın saat başı yönlendirici ve çarpıtıcı haber yapması...

Tüm bu dezenformasyon doğru olsa bile, yurttaşların can güvenliği iktidarların sorumluluğundadır. Hele polisi, jandarmayı, istihbarat örgütlerini, yargıyı fethedip, devletleşen bir iktidar, sorumluluğu muhalefete, meslektaşlarının uğradığı hukuksuzluklara dikkat çeken avukatlara yıkamaz.

Avukatları gizlice izlemek, telefonlarını, bürolarını dinlemek yerine, enerjinizi/dikkatinizi doğru yöne yoğunlaştırsaydınız, belki saldırıyı önleyebilirdiniz.

Eylemcinin fotoğrafı elinizde olacak, muhtemel hedefleri uyaracaksınız, memleketin tamamının telefonunu, elektronik postalarını takip edeceksiniz, mobeselerle ülkeyi BBG evine çevireceksiniz ve dünyanın en iyi korunan elçiliğine saldırı olacak ve kalkıp sorumluluğu cezaevindeki hukukçulara ve muhalefete çıkaracaksınız. (Ne hikmetse, her soruşturmada komplo üstüne komplo kuran “iliştirilmiş yazarlar” için bu kez her şey çok net!)

Bu kadar yalan söyleyenlerin istifa gibi siyasi ahlak gerektiren yollara başvurmalarını beklemiyorum tabii ki...

Ama bari yavuz hırsızlık yapmayın!