Siyasi sorumluluk

“Safmışız, aldatılmışız.”

“Yanlış yapmış olabiliriz.”

“Aramızda yanlış yapanlar olabilir.”

Gerçekten özeleştiri ve yanlış yapılan her ne ise, o tutumdan “vazgeçmek” için iyi bir başlangıç değil mi? İnsan ilişkilerinde, tamirat için gerçekten iyi bir başlangıç. Arkasından özür gelir, yapılan yanlışlar anlatılır ve haksızlığa uğrayan tarafın affetmesi istenir umut edilir. Artık bu noktaya gelmiş bir kişiye “hayır sen yanlışa devam et” denilmez genellikle.

Tabii bu insan ilişkileri için geçerli.

Peki bir ülkeyi yöneten iktidar böyle diyebilir mi? Bunun siyasi sonucu ne olmalı?

Şimdilerde kirli geçmişini bu tarz sözlerle temize çekmeye çalışıyor iktidar. Aslında geçmiş bile diyemeyeceğimiz suçlarındaki sorumluluğunu böyle mazur göstermeye çalışıyor. Mazur gösterme bir yana yaptıklarının “mağduru” konumuna sokmaya çalışıyor kendisini.

Birkaç, “ileri debiliteye” duçar elemanı hariç, bu savunmalarının ahlaki “düşüklüğünün” tabii ki farkında hükümet edenler. Onlar adına köşe yazanlar, haber yapanlar, beraber “aldanıp” zenginleşenler, hak etmedikleri mevkilere gelenler de çok iyi biliyorlar, yaşananların bir “aldanma aldatılma” ilişkisi olmadığını. Bu nedenle yazımın muhatabı daha çok iktidarın gerçekten “saf” olduğuna ve “aldatıldığına” inanan AKP seçmenleri.

Ortada bir dizi suç olduğu konusunda artık kimsenin şüphesi yok. Hem de geniş kesimleri ilgilendiren, siyaseti belirleyen yaygın suçlar kanun dışı dinlemeler, tuzaklar, yargıya müdahaleler. Bu suçlarda her şey o kadar açıktı ki, buna rağmen o davaları desteklemek “kullanışlı aptallıkla” bile açıklanamayacak bir durumdu. Tek uygulamayı hatırlatmak yeterli sanıkların istediği tanıklarının dinlenmesiydi. Dinlemediler! Peki ne yaptılar, bunu yapanların altına zırhlı araç çektiler, kıllarına dokundurtmayız dediler, darbe dediler, terör dediler, korumak için yasalar çıkardılar, terfi ettirdiler. Kurunun yanında yaş da yanabilir dediler. Özel hayata ilişkin kayıtları ahlaksızca meydanlarda haykırdılar.

Bakın, ortaya çıkan yeni tek bir delil ya da olgu yok. Hedef aldıkları siyasilerin, askerlerin, hukukçuların tezlerini yeni duymuş gibi yapıyorlar. Ne hikmetse nasıl kandırıldıklarını bir türlü anlatmıyorlar.

“Saflık ve kolay aldatılabilirlik” bir kişilik özelliğidir. Mal mülk edinirken, vakıf işlerini kotarırken, yırtık ayakkabı ile gelip milyarder olurken, havuz problemlerini çözerken bu kadar yetenekli ve işbilir olan hükümet mensuplarımız, bu kadar kolay kandırılabilir mi?

Hem bunlar arasında stratejik derinlik mucudi dahiler, dünya liderleri, AB’yi parmağında oynatanlar, telekomünikasyon ve ulaştırmada destanlar yazan falan yok muydu?

Nihayetinde cinlerle dinleme yapıldığına inanan, evliyaların parmaklarıyla gördüklerini, insanların bakışlarıyla metalleri bükebildiğini iddia eden, ülkedeki tüm kötülüklerin anasının Tuncelili ve Nusayrilerin olduğunu vaaz eden “emekli bir vaiz”, bu “rüya takımı” hükümeti nasıl kandırabilir!
Bu kadar saf ve kolay aldatılabilir bir lidere ülke emanet edilebilir mi? Kim bilir daha kimler aldattı !?

Peki şimdi yolsuzluk savaşçısı geçinenler? Hatırlayın manşetlerini darbecileri, çeteleri ve tabii ki arada yüksek yargıdaki Alevileri ayıklayıp nurlu ufuklara yelken açmıştık. Gelecek “altın neslin olacaktı” ve gelecek gelmişti.

Şimdi utanmadan kırık notlarla dolu “karne” yayınlıyorlar: kişi başı gelirde 65, iş gücü piyasası verimliliğinde 120, eğitime erişimde 104’müş dünya sıralamasındaki yerimiz. Hele iki not var ki hukuki haklarda 101., basın özgürlüğünde 154. sıralamadaymışız.

Eee elinize sağlık, ne diyelim!

Bakın varsayalım gerçekten hükümet aldatıldı ve bu ortaya saçılan pislikler montaj.

Ama ülkenin geldiği halin, çalışmayan devlet aygıtının, utanç verici itibarsızlığın siyasi sorumluluğunu CHP ye, solculara, ateistlere yıkılmaya çalışılması sizin aklınıza, daha da önemlisi vicdanınıza hakaret değil mi?

“Bunlar gerçek olsa bile, AKP liler inanmaz” diyen, birilerinin “önüne yatarım” diyen, size sosyal yardımı reva görüp kendi çocuklarını milyarder eden, hakimleri alevi diye fişleyen bu adamlara nasıl inanırsınız?

Tamam bana da inanmayın, her iki tarafın propaganda ettikleri ne kadar kötülük varsa hepsine sahibim!

Ama “biz yoksulların dinine mensubuz” diyen ÇHD’li avukatların,

“Tek suçum sosyalist bir gazeteci olmak” diyen Merdan Yanardağ’ın,

Yıllardır “bana suçumu söyleyin” diyen Tuncay Özkan’ın”

İnatla ve teslim olmadan yazan, üreten Yalçın Küçük’ün,

savunması nedeniyle bile onyıllarca ceza alan siyasilerin, binlerce kilometre öteden gelip teslim olan askerlerin, gazetecilerin, öğrencilerin hala tutuklu olması da mı bir şey anlatmıyor?

Yaşadıklarımızı bir gözden geçirin lütfen,

Eğer bu tablodan da hükümet sorumlu olmayacaksa neden sorumlu olacak?

Harabelerin üzerinde “o son oyu vermeyecektik” mi diyeceğiz?