Savaşa hayır!

Kan içicilerin histerik savaş çığlıkları yeniden yükselmeye başladı. Gerekçe: Suriye’de kimyasal silah nedeniyle meydana gelen ölümler.
Emperyalizmin ve Suriye’ye saldırmayı, neredeyse şehvetle isteyen kifayetsiz politikcıların dertlerinin insan canı olmadığı açık. Tarih bunu bize açık seçik gösteriyor. Savaşlar, çatışmalar ve devlet şiddeti bir yana, her “altı saniyede bir çocuğun açlıktan öldüğü” bir dünyada silahlanmaya 1,5 trilyon dolardan fazla harcayanlar, dertlerinin “insan canı” olduğunu iddia ediyorlar.
Dünyanın en anti demokratik rejimlerinden Suudi Arabistan’a 640 milyon dolarlık “misket bombası” satma kararı (25 Ağustos, Akşam gazetesi, Gönül Tol’un yazısı) alan ABD’nin Dışişleri Bakanı “Bu şok edici düzeydeki saldırının yapmacık veya sahte olduğunu iddia edebilecek kimseler, kendi ahlak pusulalarını ve vicdanlarını tekrar gözden geçirmeli... Suriye’de ne olduğuna yönelik bizim anlayışımız, gerçeklere dayanıyor, sağduyu ve vicdana dayanıyor... Suriye’de kimyasal silah kullanıldı. Bu saldırıya yönelik ek bilgilerimiz bulunuyor ve bu bilgiler partnerlerimizinkiyle uyumlu, birlikte gözden geçirildi ve önümüzdeki günlerde bu bilgileri paylaşacağız.”
Tır şöförlerini, din adamlarını sırf inançları nedeniyle boğazlayan, öldürmekle yetinmeyip kalplerini çıkarıp yiyen katiller sürüsüne sistematik silah yardımı yapan ve en son, “20 römork dolusu 400 tonluk cephane” gönderen “Türk partnere” gelince: Bahreyn muhalefetini tanklarla ezen ve “Mısır darbesini” sonuna kadar destekleyeceğini açıklayan pek insancıl ve demokratik Suudi Arabistan’a gitmeden önce, BM heyetine ateş açan keskin nişancının “rejim yanlısı” olduğunu belirtip bıyık altı gülümsemesiyle -adeta “hah bu kez becereceğiz galiba” edasıyla- konuştu: “(...)Babayız, aileyiz, çocuklarımız var, bir babanın iki tane küçük çocuğun cansız bedenine sarılışını görüntülerini hepiniz izlemişsinizdir. Hiçbir kurşun yarası olmayan, hiçbir kan görünmeyen iki cansız beden kimyasal silahla öldürülmüş. O babanın hissiyatı BM’nin misyonun temelini oluşturur...” (Reyhanlı katliamı sonrasında da görmüştüm aynı yüz ifadesini. )
Sanki verdikleri silahlar ve lojistik destekle Suriye’de insan öldürülmüyor da tatbikat yapılıyor!
Partnerlerden İsrail’in bir bakanı ise “İsrail’in 100 km ötesinde çocuklar gazlanıyor ve biz dünyanın sessiz kalmasına izin veriyoruz” demiş. Evet, Gazze’de çoğu çocuk ve kadın 200’e yakın kişiyi katleden “partner”. Haa bu arada Times of İsrael’e göre “kimyasal silahın kullanıldığına” dair bilgi, “büyük partner”e İsrail istihbaratı tarafından verilmiş.
Diğer demokrasi ve insanlık kahramanlarını(!) bir tarafa bırakalım.
Biraz geriye gidelim, ilk kimyasal iddiası, olaylar başladıktan kısa bir süre, 2011 yılında ortaya atıldı. Kıyamet senaryosu denildi, gaz maskeleri dağıtıldı denildi...
Ama başka şeyler de oldu: Ocak 2013’te ÖSO’dan Bessam el Dade, kimyasal silah üretecek kapasite ve hammadeye sahip olduklarını açıkladı ve ekledi: “Rejim kullanmazsa biz de kullanmayız. Kullanırsak da sadece rejimin üs ve merkezlerini vururuz.”
Mart 2013’te ise Halep’te gene kimyasal kullanıldı. Ama kullananlar ÖSO’cu çıkınca unutuldu gitti.
Ölenler mi, Nusayri canım ne önemi var!
Adana’da 2 kilo sarin gazı ele geçtiği açıklandı. ÖSO’nun laboratuvar görüntülerinde, Bursa’da bir fabrikaya ait kimyasallar görüntülendi. (Bu arada sarin gazının “anti friz”e dönüştüğü iddia edildi!)
Salih Müslim, Esad’ın Şam’daki kimyasal saldırıyı gerçekleştirecek kadar aptal olmadığını, saldırının Esad’a operasyon isteyen “başkaları” tarafından yapıldığını, BM müfettişlerinin saldırıyı isyancıların gerçekleştirdiğini saptamaları durumunda herkesin bunu unutacağını savunarak, “Bu durumda kimi cezalandıracaklar? Katar Emiri, Suudi Kralı ya da Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı mı” dedi.
Barışçı çözüm olanaklarını -başta Annan Planı olmak üzere- hiç tartışmadan, döktüktükleri kan yetmemiş gibi, şimdi hangi üssü kullanacaklarını tartışmaya başladılar.
Olan şu: İçerideki sıkışmışlıktan “yurttaşları bayrak etrafında toplayarak” çıkmayı planlıyorlar. Suriye’yi yağmalamayı planlıyorlar. Sıranın diğerlerine gelmesini istiyorlar. Rojova sorununu da aradan çıkarmak istiyorlar.
Irak’ın hali ortadayken bu senaryoya hiç kimse inanmamalı.
Daha kendi başbakanının evine ve ofisine dinleme cihazı koyanı bulmaktan acizler, kalkmış Suriye’deki keskin nişancıyı tespit ettik diyorlar! Biz sizin başka tespitlerinizi de biliyoruz!
Hele şu Roboski’nin, RedHack belgelerinin hesabını verin!
Aldanmayalım, Suriye’de barışçı çözüm mümkün.
O nedenle, “savaşa ve emperyalist müdahaleye hayır”!