Milli hukuk!

İlhan Cihaner'in "Milli hukuk!" başlıklı yazısı 10 Mart 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başbakan’ın, dünya sansür tarihine geçecek performansına en önemli halkalardan birini eklediği günlerde, “gizemli” 4. Yargı Paketi’ne nihayet, mecliste tesadüf edildi.

Bu son sansür performansını benzersiz kılan, Başbakanın tam da “tüm milli-yetçilikleri” ayakları altına almışken “milli medya” istemesindeki tutarsızlık, freni boşaltıp “milli muhalefet” istemesi değil.

Başbakanın “beddualarının” bile artık emir olarak kabul edildiğinin açıkça kabul edilmesi de değil. “Başbakan velinimetimizdir. Bugün emretsinler, yarın gazeteyi kapatırız” yaklaşımı da değil. Çünkü öteden beri “beyefendi ne der?” kaygısının, görünmeyen bir “makas” olarak medyanın önemli bir kısmını “terörize ettiğini” biliyorduk.

Benzersiz olan, içselleştirilmiş “oynak ahlaki sınırlar ve sansürün” artık “hakim medyayı” “gereksiz” kıldığının “açığa” çıkmış olması.

Sansürle “paketin” ilgisi mi ne?

“Paketin” adı “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”!

Darbelerin “sıkıyönetim bildirileri” ile, demokrat(!) Özal’ ın “Sansür Sürgün Kararnameleri” ile yaptığını, tehdit ve baskı ile insanların beynine yerleştirmiş bir iktidarın, bu adla bir tasarı hazırlaması ancak “şaka” olabilir.

Adalet Bakanı paket hazırlanırken, “22 maddeden oluştuğunu” özellikle de, düşman ceza hukukunun en somut formülasyonu olan, “örgüt üyesi olmayanların, örgüt suçundan ceza almalarına” yol açan TCK 220. maddesinin değiştirileceğini beyan etmişti. (http://t24.com.tr/haber/4-yargi-paketinin-birkac-teknik-detaydan-sonra-y...)

Ama ne oldu ise, ilk önce paket başbakanlıkla meclis arasında kayboldu. Epey bir aramadan sonra bulundu!

Ama anlaşıldı ki pazarlıkta “karşı kefeye” ne konuldu ise, önceden söylenen esaslı iyileştirmelerin/düzenlemelerin hiçbirisi yok.

Sade suya tirit birkaç düzenleme dışında, bırakın “ifade zzgürlüğü bağlamında” özgürlüklerin arttırılmasını, hukuka aykırı yargı pratiğinin “kanuni güvenceye” bağlanması sözkonusu.

Pratikte hiçbir yansıması olmayacak, hatta daha büyük hak ihlallerine yol açacak düzenlemeler geliyor.

Genel kabul, pakette, “terör propagandası” konusunda cebir, şiddet ve tehdit şartı getirildiği ve bunun “iyileştirme” olduğu yönünde.

Bu yaklaşım “cebir, şiddet ve tehdit” olmasa dahi “terör suçundan” ceza verildiğinin itirafı olması bir yana, terör mahkemelerine yeni bir açık çek vermektir.

Tasarı şöyle bir kriter getiriyor: “terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru göstermek veya övmek, ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etmek”.

Terörle Mücadele Kanunu’nda bile, “cebir, şiddet ve tehdit” terörün unsuru olarak konulmuş iken bunu “takmayan” yargı pratiğinin, buradan özgürlük çıkarması imkansızdır. (Bu konuda Kadir Cangızbay’ makalelerini öneririm)

Hele “suç ve suçluyu övme” suçuna getirilen bir kriter var ki, yasalaşırsa şöyle bir durumla karşı karşıya kalabiliriz: “tecavüz etmek, uyuşturucu kullanmak, kadın dövmek iyi bir şeydir” derseniz suç değil. Çünkü suç olabilmesi için “açık ve yakın tehlike” olmalı.

Ama Deniz Gezmiş’ in, Erdal Eren’ in, Annesi olsanız bile İbrahim Kaypakkaya’ nın fotoğrafını, bırakın gösteri yürüyüşünde taşımayı, evinize asarsanız dahi suç. Cezası da “5 yıla kadar hapis”. Çünkü paketimiz, açıkça “örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ve taşınması” suçunu “ihdas” etmektedir.

Ha Başbakansanız başka! Ağaya beleş!

Bu paket “Terör”, “örgüt” ve “örgüt üyeliği” konularındaki uygulama düzeltilmeden , özel yetkili mahkemelerin, terör mahkemelerinin ve Yargıtayın açıkça AİHM kararlarına aykırı pratiğine yasallık kazandırmaktan başka işe yaramayacaktır.

Hadi pakete alınmayan bazı hükümlerin tartışılıp, “milliyetçi oyları” kaybetmemek için son anda meclise getirileceğini kabul edelim.

Şimdi soralım:Bu paket pazarlıkların bir unsuru olduğuna ve Kürt muhalefeti ile, bedeli ne olursa olsun anlaşma yeminleri edildiğine göre, bu “milli hukuk” maddeleri kimi vuracak?