Mantıklı mı?

Kendinizi bir an için küçük bir ilçede, her hangi bir hırsızlık soruşturması yapan bir savcının yerine koyun. Öyle gizli tanıklar, gizli takipler, telefon dinlemeleri, komplo iddiaları içeren, yüzlerce klasörlük bir soruşturma da değil.

Basit, bir iki sanığı olan bir soruşturma. Bu soruşturmada hırsızın çaldığı parayı bir başka kişiye teslim ettiği yolunda delillere ulaşıyorsunuz. Ama o da ne? Hırsızlık sonucu elde edilen paranın teslim edildiği kişi görevdeki bir bakan değil miymiş! Olacak şey değil tabii ki! Ama işte örneğimiz böyle uçuk bir örnek olsun! Tamamen varsayımsal!

Bu bilgiyi ne yapacaksınız?

Diğer şüphelilerle ilgili olarak iddianamenizi yazıp dava açtınız. Ama sayın Bakan ne olacak? Soruşturma yapamazsınız. İfadesini almaya, arama yapmaya yetkiniz yok. Anayasanın açık hükmü var iddianame düzenleyemezsiniz. Ama bu durum, yani hırsızlık suçu ya da bu suça iştirak suçu mutlak dokunulmazlık kapsamında değil, sadece soruşturulma yöntemi farklı. Siz soruşturamıyorsunuz o kadar.

İyi de ne yapacaksınız bu bilgiyi? Soruyu şimdilik havada asılı bırakalım.

Gene varsayımsal bir olayı konuşalım. Bir banka soygunu gerçekleşmiş. Takip sonucu soyguncular arabalarında paralarla yakalanmışlar. Paraların kaynağını açıklayamıyorlar ama, bankayı soymadıklarını iddia ediyorlar. Savunmaları da “biz çalmış olsaydık bankadaki paraların hepsini alırdık. Ama bakın bankada hala para var. Hem biz iyiliksever Pastafaryanlarız, Pastafaryanizm dinine mensup olanlar hırsızlık yapmazlar ve bu paralarla makarna alacağız. Hem 30 yıl önce Hindular galiba bir banka soymuştu” demekten ibaret Bankadaki tüm paraların çalınmamış olması ve şüphelilerin budist olmaları şüphenizi ortadan kaldırabilir mi? Bu soru da beklesin şimdilik...

Mantığımıza başvuralım önce. Gündelik dilde “mantıklı/mantıksız” nitelemesini çok kullanırız. Felsefi teknik tanımını bir yana bırakalım. Zihnimiz karşılaştığı olayları farkına varmadan bir süzgeçten geçirir ve nerede ise otomatikman bu nitelemeyi yapıştırır: Mantıklı! veya Mantıksız!

Kabaca farklı şekillerde bize ulaşan bilgilerden yeni bilgiler ve sonuçlar çıkarıp bu sonuçları kontrol ederek yaparız bu nitelemeyi.

Şimdi birinci soruya dönelim. İktidarın bu soruya verdiği cevap şu: Bu suça ilişkin belgeleri Adalet Bakanlığına gönderemezsin!

Bu mantıklı olabilir, öyle ya, bakanlar ancak TBMM tarafından soruşturulabilir. Ama TBMM ye gönderilen başka bir fezlekeyi de TBMM başkanı savcılığa iade etmiş! Şöyle açıklamış Adalet Bakanlığının uygulamasını: “4 bakanla ilgili konu Adalet Bakanlığı’na gelmiş, bildiğim kadarıyla bakanlık da o genelgeye uygun olarak savcılığa iade etti, kesin bilmiyorum ama böyle. Çünkü ‘yetkimiz yok’ dediğine göre Sayın Bakan, onu bakanlıkta tutmayacak, ilgili makama, savcılığa gönderecek, onlar bize gönderecek”

Gelen bir fezleke için ise “Yasama dokunulmazlığı veya Meclis soruşturması kapsamında değerlendirilme ihtimali bulunan fiillere ilişkin olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından TBMM Başkanlığı’na gönderilen yazıların, Adalet Bakanlığı’nın ilgili genelgeleri ve bugüne kadarki uygulamalara uygun olarak Adalet Bakanlığı üzerinden Başbakanlık vasıtasıyla TBMM Başkanlığı’na gönderilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar doğrudan Başsavcılıklar tarafından gönderilen fezleke ve yazılar, TBMM Başkanlığı tarafından iade edilmiştir.” şeklinde açıklama yapıyor.

Yani bakanlığa gönderiyorsunuz, yetkimiz yok diyerek iade ediyor, TBMM ye gönderiyorsunuz Bakanlık üzerinden göndereceksiniz diyorlar. Mantıklı mı ne dersiniz? Bu suça dair belgeleri ne yapacaksınız?

Gelelim Pastafaryan hırsızlar problemine bankadaki tüm parayı çalmamış olmak mantıklı bir savunma mıdır? Ya da suçlananların Pastafaryan olmaları bir savunma olabilir mi?

Şimdi hayali sorulara verdiğiniz cevapları dün Kırklareli mitinginden bangır bangır yükselen sesin anlattıklarına uygulayın: “yolsuzluk yapsaydık bu yolları yapabilir miydik?”