Komisyon aldatmacaları...

İlhan Cihaner'in “Komisyon aldatmacaları...” başlıklı köşe yazısı 19 Aralık 2012 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP nin kaba “çoğunlukçu” anlayışı TBMM’nin tüm kurum ve gelenekleri ile son sürat iflasa götürüyor. Bu zihniyet TBMM’ni gereksiz kılmak için elinden geleni yapıyor.

Herşeyden önce, seçim barajı, anti-demokratik siyasi partiler ve seçim mevzuatı, eşitsiz hazine yardımı, kaset komploları, yasadışı dinlemeler, medyanın alabildiğine tarafgir tutumu gibi, halk iradesini sakatlayan koşullarda yapıldı seçimler.

Tutuklu milletvekilleri, devam eden soruşturmalar ve davalar, dokunulmazlığın Başbakanının “tahammül sınırına” göre ayarlanması...

İktidar milletvekillerinin komisyonlarda hiç konuşmamaları, meclis kürsüsüne çıkıp 5-10-20 dakikalık konuşma sürelerinde “meclisin gündemi yoğun bu nedenle önergeye karşıyız” demekten ibaret konuşmaları...

İhtisas komisyonlarının etkin kullanılmaması...

Muhalefetin zaten çok sınırlı olan söz söyleme olanaklarını iyice kısıtlamak için İç Tüzük değişikliği girişimi, tüm komisyon başkan ve sözcülerinin iktidar milletvekillerinden seçilmesi, kanun hükmünde kararname ve torba yasa uygulamaları, yasa yapma süreçlerinin göz ardı edilmesi...

Olan biteni halkın gözünden kaçırmak için Meclis TV’nin sınırlanması...

Asli görevi yurttaşın haklarını, idareye karşı korumak olan Başdenetçiliğin, iktidarın “kendi adamlarınca” (Beş üyeden dördü: AKP TBMM Grup Müdürü, AKP Kadın Kolları MYK üyesi, AKP Afyon eski milletvekili, AKP kurucusu) oluşturulması...

Veeee Bütçe hakkının ortadan kaldırılması...

Bütçe hakkı aslında parlamentoların ortaya çıkışıyla birlikte var olan bir hak. Esasen Parlamentolar “bütçe hakkı mücadeleleri” sonrası ortaya çıkmıştır. Devletlerin halktan alınacak vergilerle, nereye ne kadar harcama yapacaklarına halk adına onun temsilcileri karar verir ve denetler.
Türkiye’de bu denetimi TBMM adına Sayıştay, kurulduğu 1862 yılından beri yapar. Ancak 2010 ve 2011 yılı denetimi TBMM’den kaçırılmıştır.

Üstelik 2005 yılında çıkarılmış bir yasa ve 2013 yılını ilgilendirmesi gereken bir yasa bahane edilerek!

AKP’nin bu kaba çoğunlukçu anlayışı TBMM çalışmalarını süratle “sürdürülebilir” olmaktan çıkarmaktadır.

Ama en ibret verici “performans” araştırma komisyonlarında.

Araştırılan Roboski katliamı olunca mealen “biz savcılık yapmıyoruz. Yürüyen soruşturma var. Anayasa engel” deniliyor!

Araştırılan “28 Şubat” olunca iş başka! “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu” pek bi “hassas” 28 Şubat olunca konu!

Yapılmış darbelere karşı ise alabildiğine sevecen! Adı çok fiyakalı olan komisyonumuz 27 Mayıs ve 12 Mart için toplam 19 kişiyi, 12 Eylül için 29 kişiyi dinlemiş.

Buna karşılık “süreç” olarak adlandırılan 28 Şubat için 108 kişiyi dinlemiş!

12 Eylül ve 29 kişi!

12 Eylül “kazınırsa” altından kimlerin çıkacağını çok iyi biliyorlar.

Mesela araştırsalardı, Komünizmle mücadele derneklerini, MTTB’yi, Akıncıları kimler kurdu? Faaliyetleri neydi? Gladio’nun silah depoları neredeydi? Sivil unsurları kimlerdi? DAL neydi? CIA eğitiminden kimler geçirildi?

Mesela “kullanıldık” deyip pişmanlıklarını dile getirenleri -komünist avına çıkanları-çağırıp “sizi kullananlar” kimlerdi? Diye sorsalardı...

Darbeyi öven gazetecileri, idamları veren sıkıyönetim hakimlerini çağırsalardı...

Ya da daha yakın bir zamana gelelim:

OHAL valilerini, emniyet müdürlerini çağırıp (çok kolay ulaşırlardı!) sorsalardı: “90’larda burnunuzun dibinde bunca işkence ve faili meçhul cinayet işlenirken siz ne yapıyordunuz”?

Aynı soruyu şimdilerde bir kısmı “savcılığın imajını düzeltmekle” bir kısmı “general tutuklayarak” askeri vesayeti geriletmekle meşgul “özel” hakim savcılara sorsalardı...

Soramazlar çünkü altından kimlerin çıkacağını biliyorlar.

Sor(a)madılar...

Çünkü araştırma komisyonları asli işlevlerini bir tarafa bırakmış durumda. Muhalefet milletvekillerinin çabalarına karşın gerçeği araştırmak yerine, Başbakana, iktidara ve savunduğu davaların hakimlerine idelojik/entelektüel/tarihsel cephane oluşturma çabasındalar.

Yurttaşlarımızın “komisyon oyalamalarına” kanmadan “adalet taleplerini” her platformda daha yüksek sesle dillendirmeleri bu oyunları boşa çıkaracaktır.