İşgal...

İlhan Cihaner'in “İşgal...” başlıklı yazısı 26 Aralık 2012 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Dışarıda öngörüsüzlük ve “sığlıkla” sürekli çuvallayan, içeride ise yalanlarla idare edilmeye çalışılan bir dış politika anlayışı var hükümetin. Bölgesel güç, stratejik derinlik, emperyal ülke, oyun kurucu ülke, ecdadın gitiği yer hikayeleri “pespaye bir taşeronluğa” dönüştü.

Füze kalkanı, Suriye’de düşen jet, tezkere oyunları, tampon bölge, mülteci kampları, Ermenistan - Azerbaycan krizi, İran’la sorunlar, Irak’ta rezil olmalar, Kıbrıs sorununun açmaza sokulması, Mavi Marmara olayı, AB sürecindeki yalpalamalar...

Sadece konu başlıkları olarak sayılması bile dış politikadaki “çuvallamayı” anlatmaya yeter.

İçeride ise, Kürt sorunu, artan toplumsal muhalefet, iktidar koalisyonunun diğer bileşenleri ile çatışma gibi sorunlar AKP’yi sıkıştırmakta. Aslında AKP, fethettiği devlet aygıtı ile tüm sorunları kolaylıkla çözebilir. Ancak yetersiz kadroları, birikimi/uzmanlığı dışlayan “bitirim” tarzı, gözü dönmüş neo liberalliği, çözüm bir yana, sorunları daha da derinleştirip AKP’yi sıkıştırıyor.

Sıkıştıkça da “saldırgan şizofreniyle”, kurtuluşu emperyalizmin “güvenli kollarında” arayan “ürkek paranoya” arasında yalpalayıp duruyor.

O nedenle, içeride İsrail’e karşı alabildiğine “anti semitik/ırkçı” bir söylem tuttururken, bakan ve istihbarat örgütü başkanı seviyesinde defalarca görüşüp, İsrail’ in NATO tatbikatlarına katılmasına “olur” veriyor. Hem de daha Gazze’de dumanlar tüterken.

O nedenle, açıkça Kürt düşmanı ırkçı söylem ve pratiklerle adeta Kürt/Türk çatışmasını pompalayıp, seçilmiş politikacıları cezaevine gönderip, elinde silah olanlarla gizli kapaklı pazarlık yürütüp çuvallıyor.

Ama asıl tehlike AKP’nin, ardılı olduğu iktidarların “fırsatçılığına” özenip, neo-osmanlıcı hezeyanlarını pratiğe geçirme uğruna “ülkenin işgaline” izin vermesi, böylelikle bir “savaşın cephesi” haline getirilmesi.

Bu yönde bir adım olduğu anlaşılan Patriotlar meselesi kamuoyunda tartışılmakta.

Önce Başbakan “NATO’dan sınıra füze talebimiz olmadı, iddialar asılsız. Para ödemek suretiyle Patriot alma durumunda, düşüncesinde değiliz. Sağır duymaz uydurur cinsinden Reuters böyle bir haber yapıyor. Bizim böyle bir talebimiz olmamıştır” dedi. Halka söylediği ne ilk ne de son yalandı. “Tetik bizde olacak” yalanı geldi çok geçmeden.

Ancak “teslim alınmış” bir politikacının yapabileceği dönüşlerden birisiydi yaşanan.

Gelinen noktada gerçek şu: Patriotlar Adana’ya, Gaziantep’e ve Kahramanmaraş’a yerleştirilecek. Önemli sayıda Fransız, Hollandalı ve ABD’li asker gelecek. Komuta kontrol Belçika’daki NATO karargahındaki (SHAPE), Amerikalı komutanda (SACEUR) olacak.

Derdim bu yalanlar ya da Anayasaya/hukuka aykırılıklar değil. Gözlerden kaçan, yeterince tartışılmayan başka bir girişim var: “Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanlığı ve Amerika Birleşik Devletleri Avrupa Özel Harekat Komutanlığı Arasında Birleşik Özel Harekat Kuvvetleri Tatbikatlarının İcrasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”

Bu tasarı alelacele Dış İşleri Komisyonu’nda görüşüldü. CHP Mersin milletvekili Aytuğ Atıcı komisyonda sormuş:

“Özel kuvvet unsurları deniyor, kimdir bunlar, ne iş yaparlar?”

Cevaba dikkat: “Hava, deniz ve kara gibi klasik unsurların yapamadıkları görevleri üstlenen, sosyal, toplumsal ve terör gibi konularda özel eğitim almış, yurtiçi ve dışında faaliyet gösteren özel kuvvetlerdir,..bayağı derin konular...”

Tasarı “tek bir tatbikat” için getirilmiş gibi sunulmuş ama, anlaşıldı ki tatbikat TBMM nin onayı olmadan, 10-28 Eylül’de ABD’nin Colorado Kenti’ndeki Amerikan Kara Kuvvetleri’ne ait Fort Carson Üssü’nde yapılmış!

Muhtıra ABD’ye “sivil unsurlar, gemi, uçak, araç, mümimmat, teçhizat, füze ve hava, deniz ve kara harekat kaynakları gibi her türlü destek unsurları ile birlikte asker gönderme” hakkı veriyor. Süresi, miktarı ve sınırı bellideğil!

Hukuki açıdan değerlendirmesini başka bir yazıya bırakıp bir başka “rutin” uygulamaya dikkat çekeyim: İzmir’ den sonra Denizli Belediyesi de Milli Müdafaa mükellefiyeti Kanunu’nun 1- 8 maddesi gereği görevlendirme yapmış.

İşte 1. madde “Seferberlik ve savaş hali ile bu hallerin henüz ilan edilmemiş olduğu ancak savaşı gerektirebilecek bir durumun meydana geldiği gerginlik ve kriz dönemlerinde yapılacak seferberlik hazırlıkları ile kıtaların toplanması esnasında, alelade vasıtalarla temin edilemeyen bütün askeri ihtiyaçları veya hizmetleri bu Kanun hükümleri dairesinde vermeye veya yapmaya her şahıs borçludur”

Sorumuz şu: BM ve NATO sözleşmesi olası bir saldırıya karşı yeterli koruma sağlıyorken, bütün bu olanlar neyin hazırlığı?