İnter Arma Silent Leges*

Nietzsche, “Nedenleri sonuçlarla karıştırmaktan daha tehlikeli bir şey yoktur” diyerek, bu yaklaşımın ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu anlatır. Ancak bu yaklaşım bilinçli olarak kullanılırsa söz konusu olan artık aldatmacadır, üçkağıttır. İktidarın sıkça başvurduğu bir yöntem bu.

Gezi Direnişi’nin sonuçlarını, nedenmiş gibi propaganda ediyorlar aylardır. Sanki direnişi ateşleyen, parka yapılan hukuksuz müdahaleler, yöneticilerin basiretsizliği, şuursuz AVM ısrarı, polis şiddeti değilmiş de bir sabah insanlar sokağa çıkıp araç tahrip edip, fışkiyeleri, cânım seramikleri kırmışlar.
Aynı ahlaksız yaklaşımı şimdi Suriye’ye yapılacak askeri saldırıyı haklılaştırmak için yapıyorlar. Yirmiden fazla ülkeden gelen gözü dönmüş, eli kanlı çeteleri Suriye’ye sokup, kaos yarattılar. Şimdi bu sonucu gösterip “bombalayalım düzelir” diyorlar.

Ta Rusya’dan ODTÜ’de yaşanan öğrenci tartışmasına laf yetiştiren Başbakan’ın ve saldırının en “şehvetli” destekçisi bakanının, bu çetelerin linçlerine, katliamlarına, intihar saldırılarına dair eleştirel tek bir söz söylediğini duydunuz mu?

Eleştirmek bir yana besleyip, tedavi edip, silah verip, eğitip, yeniden kafa kesip, insanları kurşuna dizsinler diye tekrar Suriye’ye gönderiyorlar. (Sahi bu 100 bin kişiden kaçı çetelerce öldürüldü?)

Güvenlik Konseyi’nden saldırı kararı çıkartmak için tehdit ettiler, yalvardılar, bağırdılar, olmadı. Bunca provakasyon ve propaganda sonucu gelinen nokta bizimkileri tatmin etmedi. Çünkü ABD Başkanı daha önce, Sudan, Afganistan, Kosova ve Libya saldırılarında yapılmayan bir şeyi yaptı Kongreye götürdü. Ardından “olası askeri harekatın amacı rejim değişikliği değildir” açıklaması geldi. (Rejim ne? BAAS rejimi. İktidarın mezhepçi politikalarını gizlemek için sık kullandığı suçlama. Eee Obama da “Baasçı” çıktı! Ne olacak şimdi?)

Şimdi utanmadan uluslararası hukuktan bahsediyorlar. Madem öyle biz de bakalım uluslararası hukuka. Özellikle dünya savaşlarının getirdiği yıkım sonrası, savaşın da hukuku oluştu. En önemli kaynaklarından birisi de BM Şartı.

17. yüzyıla kadar “İnter Arma Silent Leges” (savaş sırasında hukuk susar) ilkesi geçerliydi. BM şartı, 1- meşru müdafaa ve 2- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin “barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden sağlanması” nedeniyle verdiği güç kullanma yetkisi dışında, “sınır ötesi güç kullanımını yasakladı”. Hatta BM Şartı’nın 2/4 maddesi “güç kullanma tehdidini” bile yasaklamıştır. Suriye’ye yapılacak saldırıda her iki koşulun da olmadığı açık. Güvenlik Konseyi kararı ve meşru müdafaa koşulları yok.

Meşru müdafaanın en önemli unsuru “silahlı bir saldırının” olmasıdır. BM Genel Kurulu’nun 74/3314 sayılı Kararı hangi eylemlerin “silahlı saldırı” sayılabileceğini tanımlamış. İki fıkra çok açık: “Devletin kendi ülkesini başka bir devlete saldırı için kullandırması” ve “başka bir devlete o ülkede silahlı saldırı oluşturabilecek yoğunlukta silahlı güç kullanma olayları gerçekleştiren silahlı kollar, gruplar, düzensiz birlikler ve lejyonerler göndermek.” (kim işliyor bu savaş suçlarını ve kimin meşru müdafaa hakkı doğmuştur sizce?)

Yani iç hukuk prosedürleri tamamlansa bile Suriye’ye yapılacak saldırı, ister gönüllülerden ister ABD’den gelsin, uluslararası hukuka aykırı olacaktır. Yapmak istedikleri 400 yıl sonra “haklı savaş” yaklaşımını geçerli kılmaktır.

Bizimkileri hukuk çerçevesinde değerlendirmeye bile gerek yok bence, hem yazı uzadı, hem bu ülkeye tarihin en utanç verici savaş çığırtkanlığını yaşattıkları için. Üstelik “El füzesiyle savaşa girme” hazırlığındalar.

“Yangına nasıl seyirci kalınırmış”, “dökülen kana nasıl duyarsız olunurmuş”, “askeri saldırıya karşı çıkmak katillere göz yummakmış”. Önce yangına benzin dökmekten vazgeçin. Kan dökülsün diye yaptığınız silah yardımını durdurun, çeteleri beslemeyin.

Ama en utanç verici olanı Kalkınma Bakanı’nın itirafı: “Rejim değişse bile Suriye’nin yeniden inşası oldukça uzun bir zaman alacak. Ben ciddi ortamlarda söylüyorum... Özel kesim olarak da kamu kesimi olarak da inşallah Türkiye, Suriye’nin bu problemlerden kurtulmasından sonra yeniden inşaat sürecinde çok önemli rol alacak. Suriye’nin inşası Güneydoğu başta olmak üzere Türkiye ekonomisine olumlu yönde yansıyacak diye düşünüyorum. Türkiye uluslararası hukuka her zaman riayet eden bir ülke. Türkiye hep insanlığın değerleriyle, hukukuyla birlikte hareket eden bir ülke”.

Anladık utanmanız yok! Bari kimyasal demeyin, uluslararası hukuk demeyin.

Unutmayalım, Suriye’de silahsız çözüm mümkün. Ülkemize savaş utancını yaşatmalarına izin vermeyelim.

*Savaşta hukuk susar.